Günümüzde ideal anlamda benimsenen rejim; “Çoğulcu, katılımcı, demokratik cumhuriyet rejimidir.” Geçmişte monarşik rejime karşı Cumhuriyet rejimi yeterli sanılıyordu, ancak toplumların ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal anlamda kat ettiği mesafe ve aşamalar gösterdi ki, bir ülkede cumhuriyet kavramı ve kuralları yalnız başına yönetimde arzulanan sonucu tam olarak sağlayamıyor. Birçok ülke Cumhuriyet deyimini kullanıyor ama monarşileri bile aratıyor. Hala dünyamızda böyle devletleri görüyoruz. Bunların adında Cumhuriyet var olsa da apaçık bir diktatörlük düzeni sürdürülmektedir. O nedenle gerçek manada Cumhuriyet rejiminin demokratik, katılımcı ve çoğulcu olması gereği üzerinde bir senteze varılmıştır.
Cumhuriyetin en tekamül etmiş hali olan bu yönetim şeklinde vazgeçilemeyecek olan üç ana erk vardır. Yasama, yürütme yargı. Bu üç erk büyük düşünür Montesquieu’nün 1748 yılında Cenevre’de yayımladığı “Kanunların ruhu” adlı eserinde geniş şekilde izah edilmiştir. İleri sürülen düşünce; siyasal otoritenin güçler ayrılığı yoluyla kullanılması esasına dayanmaktadır. Montesquieu bu üç erkin birbirinden farklı, birbirinden bağımsız kişi ya da organlarda bulunması gereğini, ancak bunun sonucu olarak en geniş şekliyle devlet yönetiminde özgürlüğün sağlanacağını söyler. Epey zamandır gelişmiş demokrasilerde bu üç erke iki erkin daha eklendiğini görüyoruz. Yazılı ve görsel basın (Medya) ve sivil toplum kuruluşları. 4’üncü ve 5’inci erk olarak kabul edilen bu güçler Cumhuriyet rejimine katılımcı demokrasinin nimetlerini sunar, toplumun huzuruna refahına önemli katkı sağlar. Çoğulculuk ise çoğunlukçu anlayışı firenler ve böylece azınlıkta (dil din, ırk, inanç, siyasi görüş, cinsiyet vs.) olanların haklarına riayeti sağlar. Başka bir anlatımla iktidar olmak ülke meselelerinde tek söz sahibi olma yetkisi vermez. Azınlıkta kalan kesimlerin de görüşleri dikkate alınmalıdır. Ayrıca insan hakları konuları tartışma yapılamaz. Çünkü bu haklar, herkesin insan olmak itibariyle doğuştan sahip olduğu, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez haklarıdır.
5’inci erk kabul edilen sivil toplum kuruluşları; dernekler, sendikalar, vakıflar, kooperatifler, meslek kuruluşları ve benzerleridir. Bu gibi kuruluşlar, hem üye ve ortaklarının gelişmesi, hem de genel manada ülkenin ekonomik sosyal ve kültürel anlamda gelişmesi yönünde katkı sunar. Tüm kurum ve kurallarıyla demokrasiyi benimsemiş ülkelerde sivil toplum kuruluşları çok gelişmiştir. O ülkelerde bir kişi ortalama 8-10 sivil toplum kuruluşuna üyedir. Ne yazık ki, bu oran bizde yüzde 1 bile değildir.
Yazımı, herkesin hukukun üstünlüğü evrensel kuralını içten ve samimi şekilde benimsemesi dileğimi saygı ve sevgilerimle sunuyorum.
KEMAL FERLENGEZ