ABD' nin patronluğunu yaptığı NATO iki kutuplu Dünya düzeninden, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği' nin dağılması ile birlikte tek kutuplu Dünya düzeni içinde yeni bir strateji ve kabul ettikleri yeni ülkelerle üye sayısını 32 ülkeye çıkarmış ve geçtiğimiz günlerde de 75. Kuruluş yıldönümünü kutlamıştır.
ABD tarafından izlenen Dünya jandarmalığı görevi; yine onun tesbit, tehdit, ABD'nin bölge çıkarları, alan hakimiyeti, üye ülkeler üzerindeki yaptırım gücü ve daha birçok sayabileceğimiz kriterleri de göz önünde tutarak seçmekte ve üye ülkelere de bu konuda baskı uygulamaktan çekinmemektedir.Bunun son örneği ise; Finlandiya ve İsveç'in üyeliği için TÜRKİYE 'ye uygulanan baskı ve aba altından tehditler olmuştur. F-35 olayı ise Türkiye tarafından hiç bir zaman unutulmayacaktır.
Ürettiği silahları üye ülkelere satarak,hem silah hem yedek parça hemde bakım yönünden kendine bağımlı hale getirip, bir anda kendi konsept anlayışı ve çıkarlarına uymayan ülkeri ise ; gerektiğinde ambargo koyup, silah satışı ve ortak üretim projelerinden sorgusuz sualsiz çıkarabilmekte, hatta NATO çatısındaki bir ülkeye karşı, kendi ülke ve bölge çıkarlarına uygun kararlar alıp hiç çekinmeden uygulamaktadır.
Ukrayna' da olduğu gibi geçmiş kökenleri birbirine yakın halkları ve milletleri yine kendi çıkarlarına uygun stratejiler üreterek,onlara silah ve parasal destek vererek savaştırmaktan çekinmemektedir.
NATO üyesi ülkeler, yıllar içerisinde ABD nin Ülke ve çıkar stratejilerini sanki NATO'nun uygulamaları gibi yerine getirmiştir. Getirmeyen veya direnenleri ise şantaj, tehdit ve iktidar değişikliği, bölgesel ayaklanmalar, komşu ülkelerle aykırı işbirlikleri gibi kendisine hiç yabancı olmayan faaliyetleri ile isteklerine boyun eğmeye zorlamıştır.
"NATO' nun beyin ölümü gerçekleşti" diyen Fransa Devlet Başkanı Macron bile kendisini kurtarıcı olarak NATO şemsiyesi altına atmak mecburiyetinde hissetmiştir.
Avrupa ülkeleri arasında ABD huzursuzluğu, İngiltere haricinde her zaman mevcut olmasına rağmen,görev başında bulunan yönetimler, halkları kadar cesur olamamaktadır. ABD nin İsrail yanlısı politikaları,tüm Dünya da protesto edilirken, yönetimler ise bu protestoları bastırma ve susturmayı tercih etmektedirler.Aslında Avrupa olmasa; ABD kendi kıtası içinde hapsolacaktır.Avrupa ülkeri bunu görmeli ve ABD nin kuyruğundan kopmalıdır.
Macaristan,Slovenya, Avusturya bu zinciri kırıp yeni bir ittifak ile ABD'siz de siyasi ,ekonomikve güvenlik konuları ile Avrupa ve bölge ülkerinde ortak bir eylem yapma girişiminde bulundular. Sonucunu hep beraberiz izleyip göreceğiz.
Aslında bu üç ülke AB üyesi olup bu sistem içinde de yeni bir vizyon arayışına girmişlerdir.
ABD, Avrupa'yı kendisine bağlı bir eyalet olarak gördüğü sürece bu hakimiyet ve baskı devam edecektir. ABD kendisine ve politikalarına karşı söylem de bulunan ülkeleri terbiye etmek için kendi sistem i içerisindeki güçleri devreye sokup netice almaktadır. Merkel'den sonra vizyonu ve alan hakimiyeti olan istikrarlı bir lider çıkaramayan Avrupa, ABD için hep vazgeçilmez olmuştur.
Bugünkü Dünya da bir konu daha ülkeleri rahatsız edecek düzeydedir, bu ise; İsrail'in, Avrupa'nın Çin ve Rusya ile Avrasya ülkleri ile yapacağı ekonomik askeri ve sosyal ilişkilerde,ABD lehine bir bölgesel engel ve tabiri caiz ise takoz görevini yapmasıdır. ABD, İsrail'i bölgede kendi politikalarının uygulayıcısı ve takipçisi olarak seçmiştir.
Ne zamanki Avrupa bu engeli bertaraf ederse, hem Dünya, hem Avrupa hemde bölge rahat edecektir.
ABD nin doyumsuzluğu ve ORTADOĞU Ülkeleri üzerindeki emelleri hepimizce malumdur.
Avrupa, Türkiye ile birlikte hareket edip önce bölgesel sonrada Dünya huzurun sağlayabilir. Türkiye'nin jeostratejik konumu buna müsaittir.
Avrupa Ülkeleri, Nato'ya bağlı kalmadan kendi stratejilerini oluşturdukları zaman Çin ve Rusya ilişkilerini, ABD nin değil Ülkeleri için yapmış olurlar.
NATO içerisinde çok iyi bir pozisyona sahip olan Türkiye de bu olaylardan ve süreçlerden ders çıkarıp, ABD mahreçli alınan bölgesel ve genel amaçlı kararlarda, Veto yetkisini Ülkemiz yararına kulanmalı ve bölgenin istikrarlı, bağımsız ve güçlü bir ülkesi olduğunu daima göstermelidir.
Türkiye Cumhuriyeti bu güç ve kuvvete en zayıf anında dahi sahip olmuş, birlik ve beraberlik bilincini hep ön planda tutacak bir iradeye herzaman muktedirdir.