Tarihsel süreç içinde savaş kazanan, devlet kuran komutanlar, hep kendi adlarıyla tek adam hâkimiyetine dayanan devletler kurmuşlardır.
Kurdukları devletleri tek başlarına aldıkları kararlarla yönetmişlerdir. Diktatör olmuşlardır. Halklarına, baskı ve zulüm uygulamışlardır.
Atatürk’ten önce Türkler başka devletler de kurdular. Devleti kuran kişi veya aileler kurdukları devleti adlarıyla kurdular.
Türk Devletleri Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklu devleti, Babür devleti. Bu duruma somut örneklerdir.
Osmanlı Devleti 620 yıl devleti kuran Osmanlı ailesinin saltanatına dayalı olarak yönetildi. Padişahlar Osmanlı Devleti’ni tek başlarına aldıkları kararlarla yönettiler
Halk saltanat ve hilafete dayanan yönetim anlayışını benimsedi ve içselleştirdi.
Saltanat ve hilafete dayanan yönetim anlayışı, bir yönetim kültürüne dönüştü.
1923 yılında Avrupa ve Asya’nın, önde gelen ülkeleri diktatörlüklerle yönetiliyorlardı.
Avrupa Emperyalist ve işgalci ülkelerinden İngiltere Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya Krallıkla yönetiliyordu. Fransa ve Yunanistan, askerler tarafından diktatörlükle yönetiliyordu.
Doğu’da Asya ülkelerinden Afganistan krallıkla, İran Şahlıkla yönetiliyordu.
Kuzeyde Sovyetler birliği ve Çin proleter diktatörlükle yönetiliyordu.
Dünyada halk egemenliğine dayalı yönetilen ülke yoktu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkomutanlığında, Osmanlı İmparatorluğunu işgal eden Emperyalist işgalci ülkelerle yapılan Kurtuluş Savaşında işgalci emperyalist ülkeler büyük yenilgiye uğradılar. Geldikleri gibi gittiler.
Kurtuluş Savaşı bittiğinde Mustafa Kemal, tek egemen güçtü. Her istediğini yapacak ve yaptıracak güce sahipti. İsteseydi kendi adıyla bir Türk devlet kurabilirdi. Kendisini padişah, kral, şah ilan edebilirdi. 620 yıl padişahlıkla yönetilmiş olan Türk halkı, bu kararı yadırgamazdı. Benimser ve kabul ederdi.
Bu durum dikkate alındığında Atatürk’ün kendisini padişah ya da kral ilan etmesi, diktatör olması dünyada da yadırganmazdı. Kısacası Atatürk’ün kendisini padişah ilan etmesinin, diktatörlüğe dayanan bir yönetim kurmasının önünde hiçbir engel yoktu.
Atatürk kurduğu devlete Atatürk Devleti deseydi. Türklerin geleneğine aykırı olmazdı.
Mustafa Kemal Atatürk, Türklerin tarihinde o güne kadar örneğine rastlanmayan bir liderlik örneği sergiledi. Kendi adıyla bir devlet kurmadı.
Diktatör olma, padişah, kral ya da şah olma peşinde koşmadı.
Kendisini yüceltmenin değil halkını yüceltmenin peşinde koştu.
Kurtuluş Savaşı sonrası illeri ziyaret etti. İllerde halkla toplandılar yaptı. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir dedi.
Halka, halk egemenliğine dayalı bir parti kurmak istediğini anlattı. Halkın görüş ve önerisini aldı Ankara’ya döndü. Ankara’da bilim adamlarıyla toplantılar yaptı. Halk Egemenliğine dayalı parti kurmak istediğini anlattı. Görüş ve önerilerini aldı.
Kurmak istediği partinin tüzüğün yazdı. 9 Eylül 1923 tarihinde Halk Fırkasının kuruluş dilekçesini imzasıyla İç İşleri Bakanlığına sundu. Bakan aynı gün Halk Fırkasının kuruluş dilekçesini onayladı. Halk Fırkası Fiilen kuruldu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün yönetiminde Halk Fırkası tarafından 29 Ekim 1923 tarihinde Halk egemenliğine dayanan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruldu.
Atatürk, tarihte halk egemenliğine dayanan yönetim dayalı devlet kuran ilk ve tek lider oldu.
Atatürk’ün başkanlığında tek parti anlayışına dayanan siyasal sistemle, devrimler yapıldı.
Yapılan devrimlerle, insanı merkez alan, insana önem ve değer veren, İnsanı yüceltmeyi hedefleyen ve amaçlayan toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel yenilik, değişim ve dönüşümler yapıldı, yaşama geçirildi.
Yapılan devrimlerle, Batı Avrupa’nın büyük bir aydınlanma, çağdaşlaşma, sanayileşme ve kentleşme süreci yaşayarak, çok kan dökerek ve çok bedeller ödeyerek 300 yıla yakın bir zamanda yaşama geçirdiği toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel yenilik, değişim ve dönüşümler, 6 yıl gibi kısa bir sürede, kan dökülmeden, bedeller ödenmeden yaşama geçirildi.
Türkiye Cumhuriyeti, akla ve bilgiye dayalı inşa edildi. Çağdaş kurumlarla donatıldı. Dünyanın çağdaş ülkeleri arasında, saygın onurlu yerini aldı.
Dünyanın önde gelen tarihçisi, sosyal ve siyaset bilimcilerinden:
Fransız tarihçi, sosyal ve siyaset bilimcisi Maurice Duverger,
İngiliz tarihçisi, Arnold Joseph Toynbee,
Sovyetler Birliğinin (Rusya) önde gelen tarihçisi, Moskova Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mihail Meyer,
ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Kentucky Üniversitesi Psikiyatri Profesörü ve dünyanın önde gelen araştırmacısı Dr. Arnold Ludwig ve ekibi,
Türk tarihçiler Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr. Suna Kili, Prof. Dr. İlber Ortaylı,
Yazdıkları kitaplarında ve yaptıkları açıklamalarda.
Birleşmiş Milletler Bilim Eğitim ve Kültür Kurumu (UNESCO) başta olmak üzere, Batılısıyla Doğulusuyla dünyanın önde gelen tarihçileri, sosyal ve siyasal bilimcileri, Atatürk’ün liderliğinin ve düşünce sistematiğinin: - Akla ve bilime dayandığını, - İnsan “odaklı olduğunu, - insanı “önemsediğini, - İnsanı yüceltmeyi” amaçladığını,
- Halkla birlikte yaptığı devrimler ve devrimlerle yaşam geçirilen çağdaşlaşma modelinin akla ve bilime dayandığını,
- Atatürk’ün, renk, dil, din, ırk ayırımı yapmadan insanlara beceri ve yeteneklerine göre yükselme fırsatı sunduğunu,
-Bu yönleriyle de Atatürk’ün liderliğinin ve düşünce sistematiğinin evrensel olduğunu,
- Örnek alınacak ve örnek gösterilecek bir lider olduğunu,
-Atatürk’ün yönetiminde Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Halk Egemenliğine dayalı olarak Kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve siyasal sisteminin Örnek alınacak ve örnek gösterilecek bir model olduğunu, örnek alındığını ve örnek gösterildiğini söylüyorlar.
Celal Topkan
20. Dönem CHP Adıyaman Milletvekili
Araştırmacı yazar