Bu hafta Randy Pausch’la olan birlikteliğimizin beşinci ve son haftası. Profesör Pausch en son bize, içinde bulunduğumuz durum ne olursa olsun mutluluğu seçebileceğimizi, mutluluğun da tek başına değil birlikte yaşadığımız ya da yaşamak zorunda olduğumuz insanlarla birlikte başarılabileceğini söylemişti.
Peki, kendi sorunlarımızla başa çıkmakta zorlanırken, iyisi var kötüsü var, diğer insanlarla nasıl iyi geçinip “bütünlük içinde yaşamayı” başarabiliriz ki? Bunun için bazı koşulların yerine getirilmesini öneriyor, Randy Pausch. Birincisi, “uygulamada zorlanabilirsiniz ama hep doğruyu söyleyin,” diyor. Başka bir deyişle, birlikte yaşadığımız insanlara karşı şeffaf olmamız gerektiğini vurguluyor (ki başarılabilirse insanın karşısındakine güven vermesinin en etkili yolu değil midir?).
İkincisi, “şayet işleri yüzünüze gözünüze bulaştırırsanız özür dileyin,” diyor ve doğru bir özür dilemenin nasıl olacağını anlatıyor, Profesör Pausch. Ona göre iyi bir özür üç kısımdan oluşur. Öncelikle, yaptığımız yanlıştan ötürü üzüntümüzü dile getirmek için “üzgünüm” ya da “özür dilerim” demek. Daha sonra, yaptığımız hatanın sorumluluğunu kabul etmek ve bunu karşımızdakilere açık bir dille söylemek; basitçe, “bu benim hatamdı” demek. Ve en önemlisi kendimize ve karşımızdakilere “hatamı nasıl düzeltebilirim” diye sorup hatamızı düzeltmek üzere çaba göstermek. Randy Pausch’un dediği gibi, çoğumuz, samimiyetimizi gösteren bu üçüncü kısmı atlıyor ve yavan bir özür dilemeyle yetiniyoruz. “Hatamı nasıl düzeltebilirim,” diye kendini sorgulayıp gereğini yapmayanlar yalnızca şeklen özür dilemiş olurlar. Böylesi bir özür dilemenin kendilerine de karşılarındakine bir yararı yoktur. Zira şeklen özür dileyenlerin, özür dilemelerine sebep olan hatayı tekrar etme ihtimalleri çok yüksektir. Dolayısıyla, eğer iş olsun diye özür dilemiyorsak, özür dilememize neden olan hatamızı düzeltmek üzere, gecikmeksizin samimi bir çaba içine girmeliyiz.
Üçüncü olarak, insanlara olumlu yaklaşmamızı ve sabırlı olmamızı öneriyor, Profesör Pausch. Yukarıda da söylediğimiz gibi, insanlar aynı değil; bize göre iyisi var kötüsü var; hoşlandıklarımız, hoşlanmadıklarımız var. Ama hiçbirimiz ne tümüyle kötü ne de tümüyle iyiyiz. Hepimizin “iyi yönleri” de var, “kötü yönleri” de. İçinde bulunulan yaşam koşullarına göre bazılarımızda “iyi yönler” ağır basabiliyor, bazılarımızda da “kötü yönler.” Kötü diye bildikleriniz “yeteri kadar beklerseniz iyi taraflarını da gösterirler” diyor Randy Pausch. “Bu konuda onları hızlandıramazsınız ama sabredebilirsiniz.”
Dördüncü olarak, Randy Pausch, birlikte olduğumuz, birlikte çalıştığımız insanlara hak ettiklerini verme konusunda cömert olmamızı tavsiye ediyor. Üniversitede bir projede birlikte çalıştığı on beş öğrenciyle, tüm masrafları kendine ait olmak üzere, çıktıkları uzunca bir geziyi anlatıyor. Bu pahalı zahmete niçin katlandığını soran meslektaşlarına şu cevabı vermiş: “Bu çocuklar gece gündüz ben dünyadaki en iyi işi yapabileyim diye çalışıyorlar. Asıl böyle bir şeyi nasıl olur da yapmam?... Minnet duymak çok basit ama güçlü bir şeydir…” Hepimiz maddi harcamalar konusunda cömert olabilecek parasal zenginliğe sahip olamayabiliriz. Ama eşimizin, dostumuzun, birlikte çalıştığımız insanların kadrini, kıymetini bildiğimizi göstermek için yapılacak başka şeyler yok mu? Yapılan doğru, iyi ve güzel şeyleri unutmamak, uygun bir dil ve tavırla, cömertçe takdir edebilmek fazilet değil midir?
Son olarak şikâyet edip sızlanmak yerine “oyuna bir yerinden dâhil olmayı” öğütlüyor, bize. Örnek olarak, büyükler futbol liginde oynamayı başaran ilk siyahî oyuncudan söz ediyor. Sözleşmesinde şöyle bir madde varmış bu oyuncunun: “insanlar bana tükürdüğünde şikâyet etmeyeceğim.” Ağır ve utanç verici bir koşul, değil mi? Ama kimin için? Burada ayıplanması gereken birileri varsa, bu koşulu kabul etmek zorunda kalan sporcudan çok, sözleşmeye bu maddeyi koyanlara, derisinin renginden ötürü başkalarına tükürmeyi meziyet sayanlara ve o günkü tarihsel koşullara bakmamız gerekmez mi? Hayatı, sızlanıp, şikâyet ederek ve dolayısıyla daha az üreterek de geçirebiliriz, oyunun tadını çıkarıp daha çok üreterek, kendimize ve başkalarına daha çok yararlı olarak da. Randy Pausch ve bahsettiği sporcu, ikinci yolu, yani oyunun tadını çıkarmayı ve tüm engellere rağmen icraata geçmeyi seçmişler. Bundan ötürü, hem kendilerini ölümsüzleştirecek hem de kendilerinden sonra gelenlerin yolunu aydınlatacak, değeri başka hiçbir şeyle kıyaslanmayacak büyük bir miras bırakmışlar.
Son söz Randy Pausch’un:
Hayatınızı doğru yönde sürdürürseniz, karma gerisini halleder ve hayalleriniz sizi bulur. Doğru şekilde yaşarsanız hayalleriniz sizin olur. … Bu kadar çok insanın bu dersten yararlanması da çok güzel gerçekten ama… Bu dersi, sadece üç kişi için yazdım. Büyüdüklerinde izlesinler diye…
Not: Profesör Randy Pausch “Son Ders”i verdikten yaklaşık bir yıl sonra, 25 Temmuz 2008’de, 48 yaşında hayata gözlerini yumdu, toprağı bol olsun.