Şeyh Sadi-i Şirazı İran’ın birinci dereceden gelen şairlerindendir. Hicri 606 yılında doğmuş bu kesin ama ölümü ise 690-694 yılı arasından Şiraz’da vefat etmiştir. (Allah rahmet eylesin)

Birçok eserleri olmasına rağmen çok rağbet gören eserleri arasında daha çok bostan, gülistan kitapları beğeni kazanmıştır.

Sadi-i Şirazı bir gece geçen günlerini düşünüyor; telef olan ömrüme acıyor, gönül sarayının taşını, gözyaşının elması ile deliyor haline münasip şu kelimeleri söylüyor.

Her nefeste ömrümden bir nefes eksiliyor. Etrafıma bakıyorum kimseler kalmamış, kendi kendime be adam elli yaş yaşadın hala uykudasın bu kalan beş gününü mü kıymetini ittırat edeceksin?

Hayatını boşuna geçirip iş görmeyen göç davulu çalmadığı halde yükünü hazırlamayan kimse utanacak pişman olacaktır. Bekası olmayan bu dünyayı dost tutma bu gaddar dünya, dost edinmeye değmez. Maden ki iyi kötü herkes ölecektir. Öyleyse ahiret hazırlığını ihmal etme. Ahiret azığını kabrine kendin gönder. Şunu iyi bil ki senden sonra kimse gönderemez.

Ey gafil sen kendin önden gönder ömür, temmuz güneşine maruz kalan kardır. Bu kar ermiş pek az kalmış. Haberin olsun ki sonra çok pişman olursun. Hala gurur içerisinde kendinin aldandığının farkında değilsin. Korkarım ki, mendilini dolu getiremezsin, ekinini yeşil iken yiyen adam, harman zamanın da, ancak başakçılık yapar. Sadi-i’nin nasihatını can kulağı ile dinle gerçek yol budur, mert ol da bu yoldan yürü.

Dili kesilmiş bir dilsiz yahut sağır olarak bir köşede oturan kimse, dili kendi hükmünde olmayan yani dilini idare edemeyen gereksiz ve düşünmeden konuşan kimseden daha iyidir.

Tam ben derin bir düşüncede iken çok sevdiğim keder hücresinde arkadaşım olan bir zât içeri girdi. Birçok şakraklık göstererek şakalaşmak istedi. Cevap vermedim başımı ibadet dizinden kaldırmadım murakabeye (kendi iç dünyasına dalan denetim, gözden geçirme, inceleme) devam ettim.

O zaat ise halimden incindi, dargın, dargın baktı dedi ki(kardeş bugün söz söylemede mümkün iken söyle, tatlı tatlşı konuş çünkü yarın ecel habercisi gelince çaresiz olarak dilini çekecek susacaksın.

Mensuplarından birisi onu işten haberdar etti. Sadi-i Azmü cezbetmiş. Bundan sonra sağ oldukça itikapta (herkes den ayrı bir yere kapanıp ibadet ile vakit geçirme) yaşar gibi yaşayacak kimse ile konuşmayacak sende böyle yaşaya bilirsen başının çaresine bak halktan uzak ol dedi. Buna cevap olarak arkadaşım ( tanrının büyüklüğüne kadim olan, arkadaşlığıma yemin ederim ki Sadi-i benimle anlaştığımız ve çile tatlı tatlı konuşmadıkça buradan çıkmam ve rahat huzur bulamam. Dostları incitmen cehildir, şayet yemin etmişsen kefaret vermek kolay iştir. Hem de alinin zülfükarı kında, Sadi-inin dili damağında durması doğru yolun hilafına ve ukalanın reylerinin aksindedir.

Ukala katında sukut edep ise de lüzumu takdirinde söylemek gerektir. İki şey akıl hafifliğine delalet eder (SÖYLEYECEK HER DE SUSMAK, SUSACAK YERDE SÖYLEMEK) hulasa o zât uygun arkadaşın yüzümü onun muhabbetinden çevirmeyi muhafık bulmadım.

Kavga etmek istediği zaman öyle birisi ile yap ki ne ona ihtiyacın nede ondan korkun olsun. Çaresiz olarak konuştuk ve onunla muhabbete daldık. Saygılarımla.