Bu hafta aslında, yöneticilerimizin nükleer santrallerin risklerini küçümseyen, tutarsız, rasyonel olmayan yaklaşımlarını irdelemeyi düşünüyordum. Doğrusu ve de ne yazık ki, bu konuda elimde epey malzeme birikmişti. Ama Ahmet İnsel’in Radikal’de, 5 Nisan 2011 Salı günü yayımlanan yazısını okuyunca, yöneticilerimizle ilgili negatif bir değerlendirme yazısı yerine daha pozitif, “nükleer enerji yerine ne konulabilir” sorusuna cevap arayan bir yazının daha uygun olacağında karar kıldım.
Japonya’da 11 Mart 2011’de yaşanan olağanüstü depremin tetiklediği nükleer felaketten sonra nükleer santraller ve riskleri konusunda, yazılı ve görsel medyada dile getirilen görüşleri elimden geldiğince takip ediyorum. Ahmet İnsel yazısında, yalnızca nükleer santralleri eleştirmekle kalmıyor, onun yerini doldurabilecek çevre dostu, makul, ahlâklı ve somut bir çözüm öneriyor. Geçen haftaki yazımı, “enerjiyi üretmenin ve ondan yararlanmanın daha akılcı, daha ahlâklı yolları yok mudur” diye sorarak bitirmiştim. Bu haftadan itibaren, enerji konusunda yayımlanmış makalelerden de yararlanarak, enerji üretim ve tüketimi konusunda akılcı ve ahlâklı yaklaşım ne olabilir sorusuna yanıt bulmaya çalışacağım.
Ahmet İnsel yazısına nükleer santral sevdalılarının sık başvurdukları bir argümana gönderme yaparak başlamış:
“ ‘Nükleer santral istemiyorlarsa mumla mı aydınlanacaklar?’ Bu sorunun, kahvede okey oynarken veya aile sohbetinde dile getirildiğinde, tartışmayı sonlandırma kapasitesinin yüksek olduğundan kuşku yok. Nükleer santral inşa etme konusunda kararlı gözüken Tayyip Erdoğan’ın, tartışmaya nokta koymak için başvurduğu derin fikir de bu.”*
Biliyorsunuz son zamanlarda yurdumuzun her bölgesinde, dereler dahil olmak üzere akarsuların üstüne “HES” denilen Hidroelektrik Santraller kurma modası baş gösterdi. Bu santrallerden birinin yapımında çalışan bir arkadaşıma, hidroelektrik santrallerin çevreye olumsuz etkilerinden söz ettiğimde bana yukarıdakine benzer bir tepki göstermişti: “Elektrik olmadan bilgisayarını, televizyonunu, çamaşır makineni kullanmaya nasıl devam edebilirsin ki?”
Elektriğe olan gereksinimimi inkar edecek değilim. Ama ihtiyacımız var diye, elektriği elde etmek için gelecek kuşakları hesaba katmaksızın, sorumsuzca, bilinçsizce hareket etmeye hakkımız var mı? Bir kere, hem nükleer santraller, hem de hidroelektrik santrallerin kullanım ömürleri oldukça kısıtlı. Hidroelektrik santraller, kısa vadede elektrik enerjisi üretimi, zırai üretim ve istihdam konusunda önemli faydalar sağlayabilir. Ama orta ve uzun dönemde, kuruldukları yörenin doğal dokusunu önemli ölçüde tahrip ediyorlar. Nükleer santraller de beklenmedik bir doğal afet ya da insan hatasının tetiklediği radyoaktif sızıntılar nedeniyle ölümcül sonuçlar yol açabiliyorlar. Bu santrallerin ilk yatırım maliyeti muadillerine kıyasla çok yüksek. Kurulup üretime geçmeleri benzerlerine oranla çok zaman alıyor. Örneğin rüzgar enerjisinden yararlanacak bir santral 4-5 ay gibi kısa bir sürede üretime geçebilirken, bu süre hidroelektrik santrallerde 2-10 yıl, nükleer santrallerde 5-8 yıla çıkıyor. Ayrıca nükleer santrallerin faaliyette olduğu otuz kırk yıllık dönemde oluşan nükleer atıkların depolanması işlemi hem pahalı, hem de gelecekte nasıl sorunlara yol açacağı henüz bilinmiyor. Dahası, ömrü dolduktan sonra nükleer santrallerin sökümünün de ciddi maliyeti var.
Elektrik üretiminde termolektrik ve nükleer santraller gibi yenilenebilir olmayan doğal kaynakları tüketen santrallerle doğayı tahrip eden hidroelektrik santrallere ağırlık vermek “benden sonra tufan” zihniyetinde ahlâki bir sorun görmeyen, hayata dar, kısa vadeli bir çerçeveden bakanlar açısından uygun bir fikir gibi görünebilir. Neyse ki dünyaya ve evrene çok daha geniş bakabilen, kendinden sonra gelecek nesilleri hesaba katan siyasetçilere de rastlanabiliyor. Örneğin Başbakan Erdoğan’la birlikte “Medeniyetler İttifakı” girişimine başkanlık eden İspanya Başbakanı José Luis Rodríguez Zapatero:
“Yeni nükleer santral yapmama ve var olanları teknik ömürleri dolduğunda kapatma kararını birkaç yıldan beri uygulayan Zapatero, gelecek 20 yılda yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payını %60’a çıkarmayı planlıyor.”*
Enerjiyi üretmenin ve ondan yararlanmanın daha akılcı ve ahlâklı yolları elbette var. İstersek ve gerekli koşulları oluşturabilirsek mevcut olanlardan çok daha iyi yollar da geliştirebiliriz. Yeter ki kısa vadeli bencil çıkarlarımızın ötesine geçmeyi başaralım... Yeter ki daha iyi, daha adil, daha mutlu bir dünya kurmanın mümkün olduğunu idrak edelim...
*Ahmet İnsel, “Nükleer Santral Sevdası,” Radikal, 05.04.2011.