Evet, saygıdeğer okurlarım. Allah Zülcelal Hazretleri Kuran-ı Kerim’in Maide suresi ayet 8, 9, 10 ve 11’de şöyle buyurmaktadır; “Ey İman edenler. Allah için hakkı hayatta tutun. Adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa veya şahsa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya sevk etmesin. Daima adaletli olun. İşte bu takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Evet, bu ayeti kerimede açıkça belirtildiği gibi burada İslam’ın sosyal, hukuki ve ahlaki amaçlarının önemli bir kısmı özetlenmektedir. Ferdi ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun bir şekilde davranmayı sağlayan ahlakı erdem anlamına gelen hak ve adalet, sosyal hayatın en önemli denge unsuru teminatı olduğu gerçeği olarak belirtiliyor.
Evet, burada görülüyor ki, İman eden bir insanın sadece şahsi ibadet vazifelerini yerine getirmekle görevini tam manasıyla yapış olmuyor. Evet, ayrıca da hakkı hukuku ayakta tutmak son ve ebedi din olan İslam’ın yayılması için var gücü ile çalışmak zorunluluğunu da açıkça belirtiyor. Bir Müslüman’ın şahitlik yaparken bile haktan hukuktan ve doğruluktan ayrılmamasını bildiriyor. Adaleti bir müminin üzerinde önemle durması gereken olduğunu belirtiyor.
Evet, Bir Müslüman’ın karşısındaki kim olursa olsun, mümin daima adaletli ve hakka riayet etmeye mecburdur. Herhangi bir kavme veya herhangi bir şahsa kızmak ve onu sevmemek insanı adaletsizlik yapmaya sevk etmemelidir. Bu sebeple buyruluyor ki; “Adaletsizlik yapmaktan çekinin ve Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Yine Allah iman edip iyi amel işleyenlere şöyle vaatte bulundu; “Hem mağfiret (Allah’ın kulun hata ve günahlarını bağışlaması) var, onlara hem büyük ecir (büyük ücret vardır)”
Allah-u Teala iman eden ve ameli Salih işleyen imanının icabını yerine getiren iyi ve doğru olan kullarına bağışlama ve çok büyük mükafatlar vaat etmiştir. Evet, 9. Ayeti kerimede Allah iman edip dünyada iyi amel işleyenlere şöyle vaatte buyurdu; “Hem mağfiret var onlara, hem de büyük ecir.”
Evet, 10. Ayette ise şöyle buyurmuştur; “İnkar edenlere ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar Cehennemliktir.” Evet, inkar eden ve ayetlerimizi yalanlayan, ayetlerimizin haber verdiği gerçekleri kabul etmeyen inkarcılara da azab vardır. Onlar Cehennemliktirler. Yine Made suresinin 11. Ayeti kerimesinde Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır; “Ey İman edenler. Allah’ın üzerinizde olan nimetini hatırlayın. Hani bir kavim size el uzatmaya kalkmıştı da Allah onların ellerini sizin üzerinizden çekmişti. O halde Allah’ın yardımını hatırlayın ve onun emirlerine karşı gelmekten sakının. İman edenler başkasına değil sadece Allah’a güvensinler.”
Evet, işte bizler de imanımız ve Müslümanlığımızın gereği olan Kelime-i Şahadetle, Kelime-i Tevhitle yüce Allah’ımızın varlığına, birliğine aynı zamanda da sonsuz kudretine ve bu dünyaya rahmet olarak göndermiş olduğu son peygamberi olan Hz. Muhammed Mustafa (s.A.V.) Efendimizin Peygamberliğine şahit ettik. Ancak bu sadece dilden söylenen şahitlik değil, elbette ki çok ulvi şahitlikle hem çok ağır bir sorumluluğu da üstlenmiş olur. Allah’ın bizlere emanet olarak tevdi ettiği hakka, hukuka, hakikate sahip çıkma şahitlik etme onu yaşama ve yaşatma sözünü de vermiş olduk. Evet, zihnimizi kötü düşüncelerin esiri yapmamak olduğu gibi dilimizi daima kötü sözlerden kapatalım. Hiçbir kimsenin mal, can, onur ve haysiyetini kırıcı konuşmalardan dilimizi koruyalım. Bu dünyanın sadece bize değil, bizim dışımızdakilerinin de hakkı olduğunu kabul edelim.
Evet, Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz bir gün Ashabı ile otururken onlara hitaben; “Ey Ashabım. Müflis kimdir bilir misiniz?” diye sorduğunda, Ashaptan birisi de söz alarak; “Bize göre Müflis malı mülkü olmayan kimsedir” dedi. Bu cevap üzerine Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz asıl müflisi şöyle tarif etti; “Müflis, dünyada, iken namazını kılmış, orucunu tutmuş, zekatını vermiş, hac vazifesini yapmış olarak kıyamet günü Allah’ın huzuruna gelen, fakat kimine sövmüş, kimine iftira etmiş, kiminin malını gasp etmiş, kimine hakaret etmiş, kiminin canına kast etmiş kişidir. Yapmış olduğu iyiliklerin sevabı dünyada bir şekilde haklarını ihlal ettiği hak sahiplerine verilir. İşlemiş olduğu günahlara karşılık iyilikleri kifayet etmezse mağdur ettiği, aleyhinde konuştuğu insanların günahlarından alınarak ona yüklenir. Sonra da Cehenneme atılır.”
Evet, saygıdeğer okurlarım. Yukarıda arz ettiğim ayeti kerimeler ve Peygamberimiz “S.A.V.) Efendimizin Hadis-i Şerifindeki açıklamayı iyice okuyup ona göre iman ve sorumluluklarımı,, amellerimizi söz ve ahlak konusunda çok iyi düşünerek hassasiyet göstermeliyiz. Çünkü hassasiyet göstermeyen kişinin o büyük günde uğrayacağı hüsranı hatırımızdan çıkarmayıp o günü düşünerek ona göre hazırlıklı olalım.
Yazıma bir şairin sözü ile son veriyorum.
Olmuşun dünyaya hayran,
Dünya değil bu bir seyran,
Teneşir üstünde üryan,
Yattığın gün uyanırsın,
Kitap gönderdi kullara,
Keramet verdi dillere,
Azıksız uzak yollara çıktığın gün uyanırsın.
Tanı gafil kendini tanı,
Neden halk eyledi seni,
Azraile tatlı canı
Verdiğin gün uyanırsın.
Ölüm yoktur dersen eğer,
Öldüğün gün uyanırsın.