Evet, saygıdeğer okurlarım. İnsanların arzu ve isteğinin peşine düşmesi büyük ve korkunç sorumluluğu getirir. Allah Zülcelal Hazretleri Kuran-ı Kerim'in Casiye Suresi Ayet 23'te aynen şöyle buyurmaktadır; "Nefsinin arzusunu ilah edinen Allah'ın halini bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala düşünüp ibret almayacak mısınız?"
Evet, şunu herkes bilmelidir ki, insanoğlu yaratılışı itibarı ile dünya nimetlerine meyaldır. İşte onun dünyaya ve dünya nimetlerine meyli, yaşama arzusunun bir gereğidir de. Bu itibarla insan ölümü arzu etmez. Her insan gibi biz Müslümanlar da daha uzun ömürlü olmayı daha sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşamayı arzu ederiz. Ancak bu dünya hayatımızın ölümle sınırlı olduğunu, ölümsüzlüğün ve ebedi hayatın, ancak ve ancak ahret hayatında olduğunu bilmeliyiz ve buna da inanırız. İşte ahret hayatındaki ebedi mutluluğu kazanmamız için, dünya hayatındaki arzu ve isteklerimizin meşru ölçüler dahilinde sınırlandırılması gerekmektedir. Evet, arzu ve isteklerin sınırsızlığı insana mutluluk değil, bilakis doyumsuzluk ve sonunda huzursuzluk getirir. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) Efendimiz de şöyle diyor; "İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir ikincisini ister. Onun bu ihtirasını ancak toprak (ölüm) doyurur. Allah tövbe edenin tövbesini kabul eder" buyurarak insanoğlunun arzu ve isteklerinin tükenmeyeceğini ve bunu da ancak ölümle son bulacağını işaret etmiştir. İşte bu bakımdan İslam dinine göre insan arzu ve isteklerinin mahkumu ve esiri olmamalıdır. Arzu ve isteklerini daima kontrol altında tutabilmelidir. Evet saygıdeğer okurlarım. Mutluluğun yolu da arzu ve isteklerin kontrol altında tutulmasından geçer. Geçmişte büyüklerimiz "Kanaat tükenmez bir hazinedir" sözünde olduğu gibi.
Evet, arzu ve isteklerini kontrol altına alarak arzu ettiğine erişemese de bulunduğu hal üzere mutluluğa erişebilir. Esasen mutluluk insanın insan olması itibarı ile de sınırsız bir özgürlüğünün olmadığını bilmesine bağlıdır. Nefis ve heva, yani daha açıkçası arzu ve isteklerin bir disiplin altına alınmadığı hiç bir değer tanımadan sorumsuzca yerine getirilmeye çalışıldığı durumda insan tamamen bu duyguların ve isteklerin esiri olabilir. Başıboş kontrolsüz bir iştah mahkumiyeti gerçektende insanın özgür iradesini arzu ve isteklerine yani heveslerine teslim etmesi manasına gelir ki, işte yukarıdaki ayeti kerimede açıklandığı üzere "Nefsinin arzusunu ilah edinen" birisi olur ve böylece de Allah Zülcelal Hazretlerini Tevhid etmek hususunda sapıklığa düştüğü ve buna bağlı olarak da kulaklarının ve kalbinin mühürlendiği, gözlerine de perde çekildiği belirtilmektedir. İşte Allah-u Teala'yı tevhid etmek, ondan başkasının ilahlığının reddedilmesiyle onun emir ve yasaklarını kendi arzu ve heveslerine tercih etmekle olur.
Evet, bir insan ki Allah-u Teala'nın yalnızca yaratıcı olduğunu kabul ettiği halde onun emir ve yasaklarına uymadığı konusunda kayıtsız kalırsa, bu durum o kimsenin Allah Zülcelal Hazretlerinin ilahlığını kabul etmekte kusurlu olduğu anlamına gelir. İşte böyle bir kimse kendi heva ve hevesini ilah edinecek şekilde putlaştırırsa bununla kendi sonunu hazırlayarak gerçeği anlamaya kulaklarını tıkamış gözlerini ve kalbini kapatmış demektir. Artık onun zihnini hakikate açma konusunda Allah Zülcelal'dan başka hiçbir kimsenin faydası beklenemez. Evet yine yukarıdaki ayeti kerimedeki hala düşünüp de ibret almayacak mısınız?" ikazının dikkate alınması gerekmez mi? Öyle ise her türlü istek iştahımızı Allah'ın emri doğrultusunda tutmamız gerekir.
Evet, Allah Zülcelal Hazretlerinin, emir ve yasaklarıyla sınırlı olduğunu bilmemiz ve bunlara uymamız gerekir Allah'ın bildirdiği helal ve haramlara, emir ve yasaklara bağlı kaldığımız ölçüde gerçeği anlama ve uygulama konusunda Allah'ın yardımını ve yaratmasını hak ederiz. Allah'ın emir ve yasaklarına kayıtsız kaldığımız ölçüde de duygu organlarımız gerçeği anlama ve uygulama konusunda körleşir ve duyarsız hale geliriz ki, ahretimizi yıkmış oluruz ve böylece de ilelebet cehennem azabını hak ederiz. Saygılarımla.