Evet, saygıdeğer okurlarım. Allah Zülcelal Hazretlerinin helal dediğine haram dememeliyiz . Çünkü Allah Kuran-ı Kerm'in Maide suresi ayet 87 ve 88'de aynen şöyle buyurmaktadır; "Ey iman edenler. Allah size helal kıldığı, iyi ve temiz nimetleri, kendinize haram etmeyin ve Allah'ın koyduğu sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanarak olduğunuz Allah'a karşı gelmekten sakının."
Evet, Yüceler Yücesi Allah'ın kesin ve bağlayıcı bir ifade ve üslupla yasakladığı fiillere haram denmektedir. Haramı belirleme yetkisi yalnızca Allah'a aittir. Onun dışında hiç kimsenin haramı belirleme yetkisi de yoktur. Peygamberimiz(S.A.V) Efendimizin de bu konudaki hadisleri ise Allah'ın iradesi ve hükmünü açıklamaktan ibarettir. Kuran ve sünneti, haramı belirlerken ayrıntıdan ziyade ona ilkeler ve genel kurallar ortaya koymuş, bu kuralların her devirde anlaşılıp uygulanabilir tarzda takdim edilmesine ise o devrin yetkin ve ehil İslam alimlerine bırakmıştır.
Evet, dinen haram kılınan bir şeye kasıtlı olarak helal demek, kişiyi İslam dairesinin dışına çıkarır. Ayrıca da bu durum, Allah adına yalan uydurmaktır. Yüce kitabımız Kuranı Kerim'in Nahl suresi ayet 116'da şöyledir; "Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah'a karşı yalan uydurmak için şu heladir, şu haramdır demeyin. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler" Evet ayrıca Allah-u Teala'nın helal kıldığı bir şeyi, bir kimsenin iyi niyetle de olsa haram kılma yetkisi olmadığı gibi, böyle bir davranış ve anlayışta dinen uygun görülmemiştir.
Evet Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin yaşamış olduğu dönemlerde müminler dünyadan el etek çekmek istemişler, özelliklede yeme, içme, dinlenme, giyim kuşam, evlenme ve evlilik hayatının gerekliliklerini yerine getirme konularında mahrumiyeti yaşama biçimi haline getirmeye yönelmişlerdir. İşte onların bu tutumları hem kendilerine, ve hem de aile fertlerine zarar verdiği için Peygamberimiz (S.A.V) Efendimiz onları uyarmıştır. Böylece İslamiyet'te kesin bir delil ile yasaklanmayan ve hem de insanın yararına olan her şey helaldir. Evet helal olmak kaydıyla kazanca herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. Kazancımız ne kadar olursa olsun, her insanında harcayacağı miktar bellidir. Öyleyse rızık kaygısıyla da harama yönelmemeliyiz. Bizlere düşen vazife kazanmak için bilinçli ve doğru çalışmaktır. Allah-u Teala'nın taktirine de boyun eğmektir.
Evet, Şeyh Sadi'nin Gülistan adlı eserinde şöyle demektedir; "Eğer Adem Oğlunun gönlü rızka olduğu kadar, rızkı verene de bağlı olsaydı, makam itibarı ile melekleri geçerdi." Evet yüceler yücesi Allah-u Teala yaptığımız her şeyden haberdardır. Aynı zamanda da bizleri yaptıklarımız her şeyden dolayı da hesaba çekecektir. İşte müminler olarak da buna gönülden inanır iman ederiz. Öyle ise rızıklarımızı daima haram değil de, helal yollardan kazanmaya gayret göstereceğiz. Evet, çalışmalarımız da helal yollardan olmalı. Haram olan bir kazanç, onu kazanan bir kul için rızık sayılmasına rağmen haram olan rızkı kulun kazanmasına ve yemesine yüceler yücesi rabbimizin buna hiç rızası yoktur.
Yine Allah-u Teala Kuran-ı Kerim'in Nahl Suresi ayet 117'de şöyle buyurmaktadır; "Az bir faydalanma, ardından onlara elem veren bir azab vardır." Evet, Allah Zülcelal Hazretlerinin hükümlerini önemsemeden haram ve helal konusunu hafife alarak aslında kendi keyfi arzuları ile ulu orta hükümler koyup bunları Allah-u Teala'nın hükümleriymiş gibi göstermeye kalkışmak, az bir faydalanma yani önemsiz dünya menfaatleri uğruna Allah hakkında asılsız iddiada bulunmak bizzat Allah'ı ortakları bulunduğunu ileri sürmek onu yüceler yücesi şanına yakışmayacak sıfatlarla nitelemek