Habib-i Neccar, MS. 40’lı yıllarda Antakya’da yaşamıştır. Roma döneminde Antakya halkı putperest olduğu için, Cenab-ı Hak Hz. İsa’ya Antakya halkı için iki resul göndermesini emreder. Hz. İsa Antakya halkı için 2 resul, daha sonrada bir resul daha gönderir. Resullerin halkı irşada devam etmesine ilk inanan Habib-i Neccar olur. Antakyalılar bu olaya inanmayarak, resulleri taşlayarak öldürmeye karar verirler. Habib-i Neccar uzaklardan koşup gelerek, resullerin doğru söylediklerini ve onlara inanmaları gerektiğini söyler.

Burada bulunan putperestler Habib-i Neccar’a bunlar seni kandırmışlar, ya eski dinine dönersin yâda ölürsün şeklinde tehdide başlarlar. Bu müritler dediklerini yaparak Habib-i Neccar’ı öldürürler, Habib-i Neccar’ın şehit edilmesi ile ilgili birçok rivayet vardır. Bunların en yaygın olanı ve halkın anlattığı olay şöyledir:

Habib-i Neccar’ın başı Silpiyus dağında ayrılır. Vücuttan ayrılan baş, yuvarlanarak bugün cami ve türbesi bulunan yere gelir. (bugün vücudu şehit edildiği mağarada başı ise caminin yanında bulunan türbededir) başka bir rivayete göre de, Habib-i Neccar kopan başını koltuğu arasına almış, Kuran’dan ayetler okuyarak bir süre dolaşmış ve bugün türbesi bulunan yere kadar gelerek, buraya düşmüştür.

Bu kıssa Yasin Süresinde şu şekilde anlatılmıştır:

13- Sen onlara o şehir halkının örneğinin ver; hani oraya elçiler gelmişti.

14- Hani onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik. Böylece dediler ki: şüphesiz biz, size, gönderilmiş elçileriz.

15- Dediler ki: ‘Siz, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz yalnızca yalan söylüyorsunuz.

16- Dediler ki “Rabbimiz; gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir”

17- “ Bizim üzerimizde de ( sorumluluk ve görev olarak ) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.”

18- Dediler ki; herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azap dokunacaktır.”

19- Dediler ki; “Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)?

Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.

20- Şehrin en uzak yerlerinde bir adam koşarak geldi; “ Ey kavmim, elçilere uyun” dedi.

21- “ Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.”

22- “ Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? Siz O’na döndürüleceksiniz.”

23-  “Ben, O’ndan başka ilahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.”

24- “O durumda ise, gerçekten ben apaçık bir sapıklık içinde ölmüş olurum.”

25- “ Şüphesiz ben, sizin Rabbinize iman ettim; işte beni işitin.”

26- Ona; “ Cennete gir” denildi. O da; “ Keşke benim kavmim de bir bilseydi” dedi.

27- “ Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını.”

28- Kendisinden sonra ise, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirecek de değildik.

29- (Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler.

30 Yazıklar olsun kullara ki onlara bir elçi gelmeye görsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.

İşte kavmini uyaran bu Allah Dostu insan Habib-i Neccar’dır. Hatay’a yolu düşenler mutlaka bu şehidi ziyaret ederler. Medfun bulunduğu bugün ki camii kendi ismi ile isimlendirilmiştir. Osmanlı dönemi eseridir. Etrafı medrese odaları ile çevrili camii avlusunda şadırvan 19. yüzyıl eseridir. Saygılarımla.