Malum olduğu veçhile, emanet korunması istenen maddi veya manevi değerdir. Bir kimsenin kullanıp sahibine iade etmek üzere aldığı eşya emanet olduğu gibi, yukarıda arz ettiğim gibi devletin hizmet makamları da emanettir. İlim, din, antlaşma ve sözleşmeler komşuluk hakları emanettir. Evet, bütün bunlar korunacak muhatap ve ilgililerine teslim edilecek. Ne maksatla verilmişse ona uygun olarak kullanılacaktır.
Allah Zülcelal Hazretleri de Kuran-ı Kerim'in Nisa suresi ayet 58'de aynen şöyle buyurmaktadır; "Muhakkak Allah-u Teala size emrediyor ki, emanetleri ehline veriniz ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. İşte Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz ki Allah-u Teala her şeyi işitmekte ve her şeyi görmektedir."
Yukarıdaki ayeti kerimede Müslüman'ların uhdelerine düşen en mühim vazifeleri açıkça bildirmektedir. Emanete, adalete, itaate, hüsnü muhaşerete ait en lüzumlu esasları talim ve telkin buyurmaktadır. Şöyle ki, ey mükellef olan insanlar, muhakkak ki Allah-u Teala size emrediyor ki, emanetleri daima ehline veriniz. Evet, insanların uhdesine 3 kısım emanetler teveccüh etmektedir. 1.'si, Allah-u Teala'ya karşı olan emanetlerdir ki, bunlar taraf-ı ilahiden emir olunan şeyleri ifa nehy edilen şeyleri terk sureti ile ifade edilir.
2.'si ise insanlara karşı olan emanetlerdir ki, onlara ait borçları vediaları (güvenilir olmak, doğruluk) vermekle onlarla iktisadi muamelelerde zararlarına hareket etmemekle ve onların kusurlarını insanlar arasında ifşa etmemek ve idarecilerin ahaliye karşı daima adilane hareket etmeleriyle, alimlerin de insanlara güzelce tenvir (aydınlatma, ışık tutma) irşada çalışıp onları batıl tassuvaata sevk eylememesi ile temin edilir.
3. kısa da insanların kendi nefislerine karşı olan emanetlerdir ki, işte bunlarda her insanın kendi nefsi için din ve dünyaca en nafi ve Salih olan şeyleri ihtiyar etmesi ile ve şehvet, gazab, hubbi dünya gibi şeyleri ile kendisini uhrevi zararlara sevk etmemesi ile gusule gelir.
İnsanların hukukunu temine çalışınız. Vurafaa esnasında tarafeyne karşı musavat gösteriniz. Gusul-ü dairesinde sabit olacak hakları istihsal ederek sahiplerine veriniz. Şüphesiz Allah Zülcelal Hazretleri size bununla emanetleri ehline eda ediniz ve adilane hüküm eyleyiniz diye sizi irşad ediyor. Hakkınızda hayırhah bulunuyor. Şüphesiz Allah-u Teala bir hakkın işiticisidir. Bütün sözlerinizi işitir, bilir ve bütün efal ve hareketinizi bir hakkın görücüdür. Artık ona göre hareket ediniz. Cenab-ı Hakk'ın azamet ve iclalini düşünerek gösterdiği tariki müstakinden ayrılmayınız.
Yine Allah-u Teala Kuran-ı Kerim'in Nisa suresi ayet 59'da şöyle buyurmaktadır; "Ey İman edenler. Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin. Sizden olan ülülemr'e de itaat ediniz. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahrete gerçekten inanıyorsanız, onu Allah'a ve Peygambere götürün. İşte bu elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır, hem de en güzeldir."
Evet, bundan sonraki 11 ayetin sonucunun asıl konusu itaattir. İtaat sosyal, siyasi, hukuki, ahlaki boyutları ile İslami hayat düzenini kuran temel kavram ve kurullardan biridir. Allah'a itaat onun Kuran-ı Kerim'de ve elçisinin tebliğ maiyetindeki söz ve davranışlarındaki ortaya çıkan emir ve iradesine uymak demektir. Resulullah (S.A.V.) Efendimize uymak itaat ise, öncelikle tebliğ ettiği Kuran'a ve onun sünnetine uymaktır. Ülülemr sahipleri emir verme salahiyeti taşıyan ve bu konuda onları, yani amirler ve idareciler demektir. Burada itaat edin emri tekrarlanmadan ülümemr'e de denilmesi bunların itaat yükümlülüğü bakımından Allah ve Resulü gibi olmadıklarına emirleri meşru Allah ve Resulünün talimatına uygun olmadıkça kendilerine itaat edilmeyeceğine işaret etmektedir.
Evet, Müslüman'ların hayatında ihtilaf konusu olan her şeyin çözümü Kuran-a ve sünnete başvurularak aranacaktır. Hem hakim, hem de mabut (kendisine ibadet edilen) yalnızca Allah'tır. Allah'a mahsus bulunan bu sıfat ve salahiyetlerin aynı mahiyette olmak üzere bir başka mercii veya şahsa tanınması şirk, bu mercii ve şahsın da Kuran'daki adı taguttur. (Tagut ise haddi aşmak, çok azgınlık göstermek)
İnsanoğlu belli nimetlere kavuşup, kendisinde istediğini yapabilecek bir güç, bilgi ve yetenek vehmettiği an gurur, kibir ve gaflete kapılarak Tuyan (isyan) kapısını aralar. Biraz daha öteye geçince Allah'a ortak koşmaya nefsini onun yerine geçirip heva ve heveslerinin peşinden gitmeye başlar. İşte bu halde Tuyan halidir. Nitekim geçmiş toplumların karakteri ve onları helaka götüren sebepler anlatılırken, Tuyan felaketine dikkat çekilmiştir. Firavunun tavrı, Nuh kavminin inkarı, Lut kavminin taşkınlığı ve Semud kavminin zevk ve sefa içinde yaşadıkları halde nankör davranmaları bir zulüm ve Tuyan hareketi olarak vasıflanmıştır. Saygılarımla.