Bir insanın kişiliği ile dünya görüşü arasında kaçınılmaz bir etkileşim vardır. Dünya görüşümüz kişiliğimizi, kişiliğimiz dünya görüşümüzü, olumlu ya da olumsuz olarak, etkileyebilir. İkisi birbirinden ayrı düşünülemez. Ama farklı kavramlar olarak ikisinin birbirinden özenli bir biçimde ayrılması da gerekir.
Bazen, sırf bizim dünya görüşümüzü benimsediği için, bir insana yakınlık duyabiliriz. Ama bu yakınlık duyduğumuz insan, bir gün bizi fena halde sükutu hayale uğratabilir.
Ya da sırf bizim dünya görüşümüzü benimsemediği için, sağlam kişilikli bir insandan uzaklaşabiliriz. Ama bu insan günün birinde, bize ya da bir başkasına, dünya görüşü bizimle aynı olan birinin yap(a)mayacağı bir güzellik yaparak, bizi şaşırtabilir.
Esas olan dünya görüşü mü, kişilik mi? Kuşkusuz her ikisi de önemli. Ama özgürlük de önemli. Hele özgürlüğü kişiliğimizin bir parçası haline getirebilmemiz, kendimizi birtakım ön yargılardan, peşin hükümlerden uzaklaştırıp özgürleşebilmemiz çok daha önemli. Çünkü ancak özgürleşip, beynimizdeki sınırları, dar kalıpları yıkabilirsek birbirimizi sağlıklı bir biçimde anlayabiliriz.
Dünya görüşümüz, dünyaya geldiğimiz andan itibaren yavaş yavaş şekillenir. Ama dünya görüşümüzü tek başımıza oluştur(a)mayız. Toplumsal bir varlığız biz. İstesek de istemesek de, içinde bulunduğumuz toplum, ailemiz, akrabalarımız, dostlarımız, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz, dünya görüşümüzün oluşmasına, doğrudan veya dolaylı olarak, az ya da çok, etki eder. Kendimizi bu etkileşimlerden tamamen kurtaramasak bile, hiç olmazsa dünya görüşümüzün farkında olup, onu tüm yönleriyle özgürce sorgulayabilir, kendimizi ona her koşulda sarılmaktan sakınabilir, onun bizi körleştirmesine, araçsallaştırmasına engel olabiliriz.
Atlar at gözlüğünü kendi rızalarıyla takmazlar. Onlara at gözlüğünü takan insanların, araçsal bir gayeleri vardır. Eğer dünya görüşümüzün ne olduğunu, nasıl bir süreçte oluştuğunu, yaşamımıza ne yönde tesir ettiğini fark edemezsek, o zaman dünya görüşümüz bizim gerçekleri daha keskin biçimde ayırt etmemizi sağlayan bir araç olmaktan çıkıp, bizi başkalarının aracı haline getiren bir at gözlüğüne dönüşebilir.
Farkında olduğumuz, daha doğrusu farkında olduğumuzu fark ettiğimiz ve sorgulamaya başladığımız an, dünya görüşümüzün at gözlüğü olmaktan çıkma ihtimalinin belirdiği andır...
Not: Dokuz haftadır süren bu yazı dizisinin konusu, sizin de fark edebileceğiniz gibi, uzun zamandır kafamı meşgul ediyordu. Bu yazı dizisi için, muhtemelen benden oldukça farklı bir dünya görüşü olan, Gölbaşı ilçemizde yayımlanan Türkay Gazetesi yazarı Sayın Zübeyde Gül’e teşekkür borçluyum. Sayın Gül, 06.05.2010 tarihli Güncel’de yayımlanan, “‘Deniz olunmalı, oğlum’” yazısı hakkında samimi düşüncelerini telefon ederek benimle paylaştı. Yukarıdaki yazı dizisini kaleme alırken bu görüşmeden de esinlendiğimi belirtmek isterim.