Geçen hafta çocukluğumda benimsediğim dünya görüşünden uzaklaşmamın nedenlerini geçmişimi deşerek ortaya çıkarmaya çalışıyordum. İzninizle bir anımı daha aktaracağım.
 
Ortaokulu yeni bitirmiştim, askeri lise sınavlarına girmek üzere o sıra İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olan teyze oğlumla trenle İstanbul’a gidiyorduk. 12 Eylül 1980’den iki üç ay önceydi. Teyze oğlumun solcu olduğunu biliyordum. Ama birbirimizi severdik. Uzun yol boyunca vakti değerlendirmek üzere, Antep’teki istasyonda sabah büfeye gelmiş olan üç gazeteyi de aldı: Hürriyet, Milliyet ve Tercüman. Aslında Cumhuriyet okurdu, ama büfede Cumhuriyet yoktu. Tren Fevzipaşa istasyonunda durduğunda, bizim bulunduğumuz kompartımandan içeri ellerinde sopalarla bir grup genç girdi. Benim sınava hazırlık kitaplarım dahil, kompartımandaki bütün yolcuların eşyalarını kaba ve saldırgan biçimde didik didik ettiler. Şaşkınlık ve korku içindeydim. Bizim ve diğer yolcuların yanında bulunan tüm gazeteleri, Tercüman hariç, öfke ve hınçla yırtıp pencereden attılar. İçten içe teyzemin oğlunun büfede Cumhuriyet gazetesini bulamadığına şükrediyordum. Yolculardan biri, bir cesaret, “peki ne okuyalım” diye sordu. Gençlerden biri “Tercüman okuyun, Hergün okuyun” diye haykırdı. Olayı kazasız belasız atlattıktan sonra teyzemin oğlunun söylediğini kompartımandaki tüm yolcular onayladı. “Devrimciler böyle bir terbiyesizlik yapmazlar,” demişti. Sesimi çıkarmadım, ama hoşuma gitmese de içimden onun düşüncesine ben de katılıyordum.
 
Şimdi geriye doğru bakınca, eskiden benimsediğim dünya görüşünü terk etmemin, dahası bu görüşe artık tahammül edemeyişimin birçok nedeni olabileceğini düşünüyorum.
 
Birincisi, geçen hafta ve biraz önce yukarıda anlattığıma benzer yaşadıklarım beni bu görüşten ve taraftarlarından yavaş yavaş soğutmuştu. İmam Hatip Lisesi yerine Besni Lisesi’ne gitmeyi tercih etmemde bu yaşadıklarımın da mutlaka etkisi olmuştur. İkinci olarak, daha önce de belirttiğim gibi karşıt görüşten eski ve yeni tanıdıklarım bana karşı hep çok hoşgörülüydüler. Başkalarının onlara gösterdiği tahammülsüzlüğe karşın onların bana gösterdiği hoşgörü, benim onlara ve onların benimsediği dünya görüşüne içten içe ilgi duymama yol açmıştı. Üçüncüsü, üzerimdeki toplumsal baskı birden hafiflemişti. Çocukluğumdaki toplumsal çevreden ve ailemden yüzlerce kilometre uzaktaydım, nispeten daha özgürdüm. Dördüncüsü, yeni bulunduğum çevrede eski görüşümü muhafaza etmeme ses çıkaran yoktu ama doğrusu bu görüş burada pek de muteber değildi. Okulda az da olsa bu görüşün itibar gördüğü çevreler de vardı, ama yaklaşım biçimleri ve yaşam tarzları artık beni pek cezbetmiyordu. Son olarak, karşıma eskiden bilinçsizce muhalif olduğum bir dünya görüşünü tanıyıp öğrenme ve eskiden benimsediğim görüşle karşılaştırma olanağı çıkmıştı.