Geçen hafta yayımlanan yazıyı “[t]utarlılık uğruna, berbat bir karakterin ve hastalıklı bir dünya görüşünün ömür boyu muhafaza edilmesini savunur musunuz?...” diye sorarak bitirmiştim. Yazıyı okuyanların bu soruya ne cevap verdiklerini bilmiyorum. İsterseniz soruyu bir örnekle somutlaştıralım: Bir biçimde faşizmi ya da ırkçılığı benimsemiş bir ailede yetişen bir çocuğun ömrünün sonuna kadar faşist ya da ırkçı kalması ve dünya görüşü uğruna ömrü boyunca başka insanlara türlü insanlık dışı yöntemlerle zulmetmesi veya zulmü hoş görmesi iyidir diyebilir miyiz?
Bugün, hasbelkader Nazilere katılmış ama vicdanları kararmamış bazı Almanların, hem de birkaç kez, kendi hayatları pahasına Hitler’i engellemeye, hatta ortadan kaldırmaya çalıştıklarını, ama ne yazık ki başaramadıklarını biliyoruz. Biraz karikatürize ederek ve safça söylersek, Hitler’in ve şürekasının “başlarına taş düşse” de kahrolası ırkçı, faşist dünya görüşlerinin peşinden gidemeselerdi… Bunun yerine insanlığın yolunu aydınlatan birçok insancıl Alman düşünürünün görüşlerini benimsemeyi tercih etselerdi… Ve insanlık tarihinde yol açtıkları kara leke hiç gerçekleşemeseydi iyi olmaz mıydı?
“Faraziyeler üzerinden konuşma. İnsanlık tarihi ve senin ‘dünya görüşü’ dediğin mefhum, şöyle olsaydı, böyle olmasaydılarla şekillenmez” diyenlere kendi yaşantılarına derinlemesine bakmalarını öneririm. Ben öyle yapıyorum ve bu yazı dizisinde de öyle yapmaya çalışacağım. O zaman göreceğiz ki insanlık tarihi denen şey, büyük oranda bireylerin yapıp etmeleriyle şekillenir; ama bireylerin yapıp ettikleri de kendi çabalarının yanında türlü tesadüflerin ve mecburiyetlerin çarpışmasından bağımsız değildir. Tarih bireylerin rastlantı ve zorunluluk denizinde --ya da bataklığında-- yaptıkları amansız mücadelenin resmidir.
Büyük düşünür Hannah Arendt Nazilerin insanlığa “önemli” bir miras bıraktıklarını söyler. Bu miras “kötülüğün sıradanlaşmasıdır.” “Bunun olmaması hiçbir koşulda mümkün değildi” diyebilir miyiz? Yani insanlık, Arendt’in deyişiyle kötülüğün olağan, sıradan bir olgu haline gelmesine engel olamaz mıydı?
Naçizane bana göre, bu pekala mümkün olabilirdi. Pekala, Hitler ve şürekasını alaşağı etme çabaları başarılı olabilirdi. Ya da, pekala insanlık, faşist dünya görüşü gibi habis bir urun oluşmasına geçit vermeyebilirdi. Ama maalesef insanlık, bu ve bunun gibi yüz karası halleri tarihin farklı evrelerinde yaşadı. Ve insanlık olarak Arendt’in sözünü ettiği mirası yeterince güçlü biçimde reddedemediğimiz için yaşananların korkunç, kötücül etkilerini bugün de yaşamaya devam ediyoruz.
Kuşkusuz böyle olmasında o günkü koşullar --“rastlantı ve zorunluluk denizi”-- kadar bireylerin bilerek ya da bilmeden yaptığı seçimlerin de rolü var. Örneğin, Hitler’in hayran olduğu, on yıllardır konser salonlarında eserleri seslendirilen büyük, ama maalesef ırkçı, Alman besteci Richard Wagner’i düşünelim. Wagner, hiç olmazsa Nazilerin ırkçı, faşist politikalarının sonuçlarını görmeye başladıktan sonra, bu politikaları yücelten ve “meşrulaştıran” eserler yapmayı reddedebilecek, hatta bu politikaları açıkça kınayabilecek, bir dünya görüşüne “çark edebilseydi,” faşist dünya görüşü ciddi bir darbe almaz mıydı? Hitler ve şürekasının kahrolası insanlık dışı dünya görüşlerinin kitlelere benimsetilmesinde, bu dünya görüşünün Richard Wagner gibi sanatçılardan, Martin Heidegger gibi düşünürlerden ya da Josef Mengele gibi bilimcilerden itiraz değil, destek görmesinin etkisi yoktur diyebilir miyiz?