Evet, saygıdeğer okurlarım. Dinimiz 4 ana konuya sahiptir. Birincisi, Allah'ın kitabı olan Kuran-ı Kerim, ikincisi Peygamberimizin (S.A.V) sünneti, üçüncüsü İcma, dördüncüsü kıyas. Kuran kitaptır ki, Allah Zülcelal Hazretlerinin Cebrail A.S. vasıtasıyla Arapça olarak Peygamberimize (S.A.V) indirilmiş ve bizlere kadar gelen mushaplarda yazılı olan kelamdır. Dini hükümlerin ilk kaynağı da Kuran-ı Kerim'dir. Kuran-ı Kerim yüce Allah'ın Peygamberimiz (S.A.V) aracılığı ile gönderilen son kitaptır. İhtiva ettiği ihtiva ve prensipleri kıyamete kadar geçerli bir farzdır. Aynı zamanda da bütün çağların ve toplumların bütün ihtiyaçlarını karşılayacak niteliktedir. Kuran-ı Kerim bizlere yaratılışımızın gayesini bildirir. Aynı zamanda da bütün insanların alemleri yaratmış olan Allah-u Teala'ya inanmaya ve ona kulluk etmeye davet ederken, daima iyilik yapmayı ve kötülüklerden sakınmayı da bizzat emreder. Ayrıca Kuran-ı Kerim hem fertlerin, hem de toplumların huzur ve mutluluğunu temin için gerekli bütün prensipleri bildirir ve bunlara da daima uyulmasını ister.
Evet, Kuran-ı Kerim, yüce Allah'ın emir ve yasaklarına uygun hareket edenlerin de ayrıca mükafatlandırılacağını müjdelerken, emir ve yasaklarına uymayanların da bizzat cezalandırılacaklarını bildirir. O Kuran ki insanları karanlıktan aydınlığa çıkaran bir ışık olduğu gibi ebedi saadetin yolunu da gösteren rehberdir. Evet, dünya ve ahret mutluluğunun esasları olduğu gibi, aynı zamanda da halk, hukuk, adalet ve eşitliğin de temel prensipleri ve yüksek ahlak kuralları ondadır. Kuran-ı Kerim'de yer alan emir ve tavsiyelere uyanlar, hem bu dünyada ve hem de ahrette, yani ölüm ötesinde devam edecek olan sonsuz ebedi hayatta gerçek mutluluğu kazanmış olacaklardır.
Sünnete gelince sözlükte (yol ve adet) demektir. Terim olarak da sünnet Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin Kuran'dan başka söz ve davranışlarıdır. Bu tanımlamayla da sünnet üç kısım olduğu görülmektedir. Şöyle ki, birincisi kavli sünnet; Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin sözleri demektir. İkincisi fiili sünnet; Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin davranışları demektir. Üçüncüsü ise takriri sünnet; Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin bir Müslüman'ın yapmış olduğu bir iş veya söylemiş olduğu bir sözden haberdar olduğu halde buna karşı çıkmaması ve onu sükut ile karşılamasıdır. Evet, Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin görevi İslamiyet'i öğretmek, aynı zamanda ona karşı çıkan veya aykırı olan söz ve davranışların yanlış olduğunu göstermektir. İşte bu itibarla Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin bir Müslüman söylediği sözden veya yaptığı işten haberdar olduğu halde buna karşı çıkmayıp susmasıdır ki, bu haliyle o söz veya davranışı uygun gördüğü anlamına gelir.
Evet, Kuran-ı Kerim'de Allah-u Teala Peygambere itaatin bizzat kendine itaat olduğunu bildirir. Mesela Kuran-ı Kerim'in Maide suresi ayet 92'de; "Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve tedbirli olun. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki elçimizin görevi açık biçimde tebliğ etmekten ibarettir."
Yine Allah-u Teala Kuran-ı Kerim'in Nisa suresi 82. ayetinde şöyle buyurmaktadır; "Resulullah'a itaat edin, Allah'a itaat etmiş olursunuz. Yüz çevirenlere gelince, seni onlara bekçi olarak göndermedik mi?"
Evet, Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin görevi ve yetkisi gelen vahyi tebliğ etmekten ibaret değildir. Onun ümmete örnek olmak gelen vahyi açıklamak, gerekli görülen yerlerde boşlukları doldurmak ve yeni oluşan İslam topluluğuna liderlik etmek gibi vazife ve salahiyetleri de vardır.
Mesela, namazın farz olduğunu Kuran-ı Kerim bildirir. Fakat namazın nasıl kılınacağı ve kaç rekat olduğu kuranda yoktur. İşte bu detaylar sünnetten olup, Efendimizden öğrenilmektedir. Mesela, farz olan Haccın da nasıl yapılacağı kuranda yoktur. Bunu da sünnetten öğreniriz. Ayrıca İslam alimleri sünneti farz ve vacip olmayan dini bir hükümdür diye tarif etmişlerdir. Evet, şu iş sünnettir denildiği zaman farz vacip dışında bir hüküm demektir. Ayrıca fıkıh alimleri sünneti hüküm itibariyle iki kısma ayırmışlardır. Birincisi süneni hudadır ki, Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin ibadetle ilgili sünnetleridir. Bu sünneti yapan sevap kazanır, yapmayan ise kınanır ve azarlanılmayı hak eder. Bu da ezan, ikamet, cemaatle kılınan namaz ve farz namazlardan önce kılınan sünnetlerdir. Bir sünneti küçük görmek ise o sünnetin sahibini hafife alma anlamına geleceği için, Allah korusun insanın küfre gitmesine sebep olur. İkincisi ise süneni zevaid, Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizin beşeriyet icabı giyinmesi, oturması, yatıp kalkması ve uyuması gibi adetle ilgili davranışlardır.
İcmaya gelince, lukati manada birleştirmek, bir konuda fikir birliği etmek ve azmetmek gibi anlamlara gelir. Dindeki anlamı ve görüşü ise İslam bilginlerinin Peygamberimiz (S.A.V) Efendimizden sonraki her hangi bir devirde dini bir meselenin hükmü üzerinde fikir beraberliği etmeleridir. İşte bu görüş birliği de iki şekilde olur. Birincisi İslam bilginleri dini bir mevzuda görüşlerini aynı yönde açıklarlar ki, buna Sarih İcma denir. İkincisi ise dini bir mevzuda bir veya bir kaç müştehit görüş belirlerler, işte bu görüşten haberdar olan o zaman ki diğer müştehitler aynı görüşü açıkça belirtmemekle birlikte karşı görüşte de bulunmayıp susarlar. Böylece de o görüşü kabul etmiş olurlar. İşte buna da Sükutu İcma denir.
İslam bilginlerinin büyük bir çoğunluğu Nisa Suresi'nin 115. ayetinde; "Kim kendisine yolun doğrusu apaçık belli olduktan sonra Resulullah'a karşı çıkan ve müminlerin yolundan başkasını izleyen kimseyi saptığı yönde bırakırız ve onu Cehenneme atarız. Orası varılacak ne kötü yerdir." İşte bu ayette müminlerin gittiği yoldur. Çünkü bu ayet ve hadislerin gösterdiği fikir birliği edilen yoldur.
Dördüncüsü ise Kıyas, sözlükte bir şeyi başka bir şeyle ölçmek ve iki şey arasındaki benzerlikleri belirlemektir. Dindeki anlamı ise kitap, sünnet, icmada hükmü bulunmayan her hangi bir meseleye aralarındaki illet birliği sebebiyle bu kaynaklardan birinde yer alan konunun hükmünü vermek demektir. Evet, din ile ilgili hükümlerin delilleri ve dayanakları da bunlardır. Bunların ilk ikisi olan kitap ve sünnet dinde asıl kaynaklardır.
Saygılarımla.