Bu ayeti kerimede iman ve itaatten ayrılmaması emrolunan müminlere devamlı şu emri ilahi veriliyor. Şöyle ki “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve sakın ayrılığa düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz? Allah kalplerinizi birbirine ısındırdı da onun nimeti ile kardeşleri oldunuz. Siz bir ateş çukurunun kenarında idiniz. Allah sizi oradan kurtardı. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklıyor ki hidayete eresiniz.”
Ayette zikredilen Allah’ın ipi (hablullah) kulları Allah’a götüren delil ve vasıta olarak tevsir edilmiştir. Zira Kuran-ı Kerim insanlara itaate ve cemaat halinde İslam’a bğlanmaya çağırmakta, ebedi kurtuluşa delil olarak insanlığa ışık saçmaktadır.
Resul-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz de bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır; “Semadan yeryüzüne indirilmiş olan Allah’ın ipi kitabullahtır.” İşte İslam dini Allah-u Teala’nın göndermiş olduğu Kuran-ı Kerim’in koyduğu esaslar da Allah’ın ipidir. İslam ümmeti buna ne derece sarılır ve tutunur ise, o derece kurtuluşa ermiş olur.
Yine Kuran-ı Kerim’in Ali İmran Suresi ayet 104’te Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır; “Hem sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki, onlar hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Bu ayeti kerimede Allah-u Teala biz Müslümanlara şahsi ibadetlerimiz dışında çok önemli vazifelerimiz bulunduğunu hatırlatarak buyruluyor ki; “İçinizde hayra davet eden iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte onlardır.”
Saygıdeğer okurlarım. Burada şu anlaşılıyor ki Müslümanlar imandan sonra emri bil mağrul (iyiliği emir) ve nehy-i anıil münker (kötülükten sakındırmak) de bulunacak bir topluluk meydana getirmek zorundadırlar.
İşte her mümin Allah Zülcelal Hazretlerinin emir ve yasaklarını insanlara tebliğ ile vazifelidir. Ancak bu vazife farz-ı kifayedir. Yani müminlerden bir grup bu vazifeyi üstüne alırsa diğerleri sorumluluktan kurtulmuş olurlar ve bu görevi hiç kimse yapmazsa, bütün Müslümanlar sorumlu tutulurlar.
Saygıdeğer okurlarım. Şu da bir gerçektir ki şahsi ibadetlerimizi yerine getirmek, yani namazı kılıp, orucu tutmak, zekatı vermek, Hacc vazifesini yapmakla Allah yolunda sorumluluktan kurtulamayız. Ancak ve ancak sorumluluktan kurtulmak için Allah-u Teala’nın dinini diğer insanlara da tebliğ etmekle mükellefiz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır; “Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini, kardeşi içinde istemedikçe gerçekten iman etmiş olmaz.” Burada kardeşliğe dikkati çeken Efendimiz, başka bir hadisi şerifinde de şöyle buyurmaktadır; “Allah’ın kulları arasında öyle bir grup vardır ki, onlar Peygamberdiler, ne de şehittirler. Üstelik kıyamet günü Allah katındaki makamlarının yüceliği sebebiyle Peygamberler ve şehitler onlara gıbta ederler.”
Ey Allah’ın Resulü. Onlar kimlerdir? Diye sorulduğunda, Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz; “Onlar aralarında ne kan bağı, ne de dünya menfaati için birbirlerine bağlı olmadıkları halde Allah’ın ruhu Kuran adına birbirlerini sevenlerdir.”
Birbirlerini Allah için seven müminlere vaat edilen mükafatın yüceliği, işte bu davranışın Allah Zülcelal Hazretleri katında ne kadar değerli olduğunun da bir göstergesidir. Birlik beraberlik ise ancak ve ancak Allah için sevmekle mümkündür.
Evet, Allah için sevenler bir ceviz kabuğunu doldurmayan, olur olmaz sebeplerden dolayı birbirlerine sırt çevirmezler. Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinin dediği gibi; “İncinsen de incitme” prensibinden hareketle insanoğlu affedici ve bağışlayıcı olurlar. Evet, Allah için sevenler Mevlana Celalettin-i Rumi Hazretlerinin söylediği gibi; “Sen bakmasını bil de dikeni gül gör, dikensiz gülü herkes görür” düsturundan hareketle birbirinin kusurunu arayan olmayıp, ayıp ve kusurunu örten olurlar.
Şunu da açıkça ifade edeyim ki Allah için sevenler, kendilerine yapılmak istemedikleri davranışları, başkalarına asla reva görmezler. Bir toplumda birlik ve beraberlik ruhunun hakim olması, işte huzurun, güvenini, istikrarın ve toplumca yükselmenin en güzel teminatıdır.
Merhum Yunus Emre de der ki; “Bölüşürsek çok oluruz, bölünürsek yok oluruz.”
Yazıma merhum Mehmet Akif’in bir deyimi ile son veriyorum;
Tefrika girmeden bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez.
Saygılarımla.