Yıl 1918’de şöyle bir olay oluyor. 1. Cihan Harbi neticesinde yani Mondros mütarekesine göre yurdumuzun birçok yerleri İngiliz, Fransız, İtalya ve Yunanistan hükümetleri tarafından bir fiil işgal edilmiştir.
1453’ten 1918 yılına kadar, yani 565 yıl Müslüman türkün hınca hınç dolup taştığı Ayasofya Camii şöyle bir olayla karşı karşıya geliyordu. Hepimizin de bilmiş olduğu gibi 1. Cihan Harbi biz Türklerin aleyhine olarak neticelenmişti. Bu mütarekeden cesaret alan düşmanlar Anadolu’yu yer yer işgale başlamıştı. 6 asır içinde namaz kılınan camiyi, tekrar kilise yapmak için içlerindeki hırs, ihtiras ve kinlerini açığa vurarak İstanbul’u işgal eder etmez ilk etapta Ayasofya’yı kilise haline getirmek için bir Fransız taburu vazifelendiriliyordu.
Ayasofya’ya gelen düşman askerleri, yani Fransız taburu Ayasofya’yı muhafazası ile görevli yiğit, cesur, kahraman bir Binbaşı ile karşılaşıyorlardı. Ayasofya’nın kapısına bütün teçhizatı ile gelen ve kendilerine teslim edinilmesini isteyen Fransız tabur komutanına bizim kahraman binbaşı kararlı ve tutumlu halini şöyle ifade eder:
Hayır sizin buraya girmeniz imkansızdır. Çünkü burası benim mukaddes mabedimdir der.
Düşman kumandanı ise binbaşıya; siz asker değil misiniz? Burayı bize teslim etmeniz hususunda bizzat size emir verildiği halde size verilen emri neden dinlemiyorsunuz? Demesi üzerine bizim kahraman cesur Binbaşı Tevfik Bey karşına gelen, bütün teçhizatıyla duran Fransız taburuna ve komutanına hitaben şu güzel cevabı veriyor:
Evet, bilmiş olun ki ben bir askerim. İşte asker olduğum içindir ki sizi bu kapıdan içeriye sokmayacağım. Ben asker olduğum gibi aynı zamanda da Müslüman bir türküm. Burası da benim çok mukaddes saygı duyduğum mabedimdir. Şunu açıkça ifade edeyim ki en büyük amir olan vicdanımdan aldığım mukaddes bir emirle sizi buraya sokmayacağım. Şayet zorla girmeye teşebbüs ederseniz işte size ilk cevabı verecek olan şu makineli tüfeklerdir. Şunu da iyi bilesiniz ki yalnız bu kadar da değil. Eğer bunlar da maksadı temin etmezse, Ayasofya Camisinin dört köşesine kafi miktarda tahrip kalıbı yerleştirdim. Bana daha fazla ısrar ederseniz bu koca mabed taburun üzerine çökecektir ve hiçbir zaman siz asla ve asla bu mabede giremeyeceksiniz. Eğer arzu ederseniz haydi buyurun, bir deneyin deyip, cevap almadan camiye girmiştir.
Bu durum karşısında düşman taburu ve komutanı geri dönmek mecburiyetinde kalmış ve hemen orayı terk etmiştir. Bir daha da böyle bir teşebbüse girememişlerdir.
Saygıdeğer okurlarım, işte İstanbul bu imanla alındı. Ayasofya kilisesi işte böyle cesur, kararlı, imanla cami şekline getirildi ve içerisinde 6 asır ibadet edildi. Ecdadımız işte bu imanla Akdeniz’i ve Karadeniz’i bir iç deniz haline getirdi. İlimde fende, teknikte, harpte işte bu imanla bütün dünya devletlerine ve milletlerine asırlarca rehberlik etti. Bugün ise ben bakıyorum, sanki biz o milletin ahvadı değiliz, sanki biz o milletin torunları değiliz. Geçmiş büyüklerimizin bizlere bıraktığı emanetleri ilerletmek şöyle dursun, bize bıraktıkları emanetleri bile muhafaza edemiyoruz.
Esasında millet bakımından da aynı inanç etrafında birleşen topluluk olduğuna göre milletler de esasen dinlerine, tarihlerine aynı zamanda da tarihleriyle beraber ecdatlarına hürmet ettiği müddetçe yaşar. Eğer bu aziz bağlar koparsa millet bozulur, birliği beraberliği bozulan millette paidar olamaz. Yazıma sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimizin bir hadisiyle son veriyorum.
Birbirinize sırt çevirmeyin ve ilginizi kesmeyin. Birbirinize karşı kin beslemeyin. Haset etmeyin. Üç günden fazla dargın durmayın. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun.
Binbaşı Tevfik Bey’in ruhunun şad olması, geçmiş kusur ve günahlarının af olması, kabrinin pirnur olması, Yüce Peygamberimizin (S.A.V.) şefaatine nail olarak Allah’ın rahmetine ulaşmasını niyaz eder, amin derim. Saygılarımla.