Evet. Saygıdeğer okurlarım, hepimizin bilmiş olduğu gibi bu dünyaya gelmek ve yaşamak ne kadar gerçekse, ölüm ve ahrette o kadar gerçek ve hakikattir.
Bilmeliyiz ki bizler bu dünyaya ebedi kalmaya gelmedik. Biliriz ki yaratılışımızın bir gayesi vardır. Allah Zülcelal Hazretleri ölümü ve hayatı hangimizin daha güzel ve hayırlı işler yapıp yapmayacağımızı denemek için yaratmış ve dünyada bize sayılamayacak kadar pek çok nimetler vermiştir. İşte bu nimetler karşılığında da kendisine şükretmemizi ve emirlerine itaat etmemizi ve aynı zamanda da yasaklardan sakınmamızı bizzat istemektedir. Fakat ne yazık ki bizler zaman zaman bu emirlerden hiç haberimiz yokmuş gibi yapıp, varlık nedenimizi unutarak şu geçici dünyanın çekiciliğine kapılıp, Allah-u Teala’nın emirlerinden yüz çevirmekteyiz.
Şu bir gerçektir ki bu kainattaki düzenin bozulması ve her şeyin alt üst edilerek yok olması ve yok olan ölen kimselerin yeniden diriltilerek ayağa kalkması ve mahşere doğru yönelmesi manasına gelen kıyamet ve hesap günü elbette bir gün gelecektir. Şunu da insanlar çok iyi bilmelidir ki ölüm ölen için bir kıyamettir. Allah Zülcelal Hazretleri yukarıdaki ayetten de belirttiği gibi verdiği nimetlerden dolayı bizleri hesaba çekeceğini, bununla beraber insanların bu gerçekten habersiz ve gaflet içerisinde yaşadıklarını bizzat haber vermektedir. Aynı zamanda da hesap günü için hazırlıklı olmamız hususunda hepimizin nazarı dikkatini çekmektedir. İşte bizler de bunun bilincinde olarak Allah’ın emri doğrultusunda yaşamalıyız.
Bilirsiniz ki gaflet, önemsememek kasıtlı veya kasıtsız terk etmek, yani Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uymayıp şeytanın arzusuna uymasını, işlediği günahları ve ahrette vereceği hesabı düşünmemesidir.
Allah-u Teala’nın yasaklarından sakınmaması tövbe ederek Allah’a olan kulluk görevlerini yerine getirmede gerekli özeni göstermemesi, ayrıca iyi işler yapmamasıdır. Yani inandığımız halde yapmamız gereken şeyleri yaşantımızın dışına çıkarmak, yok saymak ve terk etmek gibi burada Allah’ı inkar edenlerin gaflette bulunması da kendini yaratanı kabul etmemesi hayatı yalnızca bu dünyadan ibaret sayması ve buna göre yaşamasıdır. Bu dünyada yaptığı iyilik ve kötülükten de sorumlu olduğunu düşünmemesi bizzat Peygamber (S.A.V.) Efendimiz ve ilahi vahiy tarafından uyarıldığında da bunlara sırt çevirmesi ve hem de kulak tıkamasıdır.
Şu da bir gerçektir ki dünya meşguliyeti zaman zaman esasında asıl var oluş nedenimiz olan kulluk görevimizi unutturabiliyor. Hiç ölüm ve ahret sorgusu gelmeyecekmiş gibi çok büyük bir hırsla bu dünyaya bağlanıyoruz.
İşte Allah Zülcelal Hazretleri Kuran-ı Kerim’de bu ve buna benzer ayetlerle bize kıyameti ve ahrette hesap gününün mizahını Cennet ve Cehennemi hatırlatarak dikkat etmemiz hususunda bizleri uyarıyor. Gafletten kurtarmaya çağırıyor. Şunu da açıkça ifade edeyim ki Allah-u Teala’nın gözetimi altında olduğumuzu bilerek gaflete düşmememizdir.
Evet, her şey bu dünyadan ibaret görme anlayışı bize Allah-u Teala’yı, ölümü ve ahrette hesabı, kısaca sorumluluğumu unutturacak ve gerçek görevimizi yapmaktan alıkoyacaktır. Bu nedenle ölümü, hesabı kısaca sorumluluğumuzun bilinci içinde olmalıyız. Çünkü Allah-u Teala’nın verdiği nimetlerle hayatımızı devam ettiriyoruz. İşte Allah’a karşı kulluk borcumuzu yerine getirip şükür içinde bir hayat yaşamalıyız. Hesaba çekilmeden önce davranışlarımızın muhasebesini ve kendi iç dünyamızda yapabilmeliyiz.
Evet, dünya ve ahret birbirini izleyen iki gerçektir. Birini diğerine feda etmek yerine ikisini birlikte düşünmeli ve ona göre dengeli bir hayat yaşamayı kendimize şiar edinmeliyiz. Çünkü bunlar birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Bu dünyada ne ekersek, ahret yurdunda onu biçeceğiz. Burada bilinmesi gereken şu ki, ahret yurdu sonsuz hayatı, dünya ise ahrete açılan bir kapıdır.
Çok sevgili Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bir hadisini arz ediyorum. “Lezzetleri yok eden ölümü çok anın.” Tirmizi zühd 4
Bir sözü söyleyeceğin zaman düşün, söylemediğin zaman mesul olacaksan söyle, aksi halde sus. İşte akıllı insan benim sermayem yalnız ömrümdür. Çıkan nefesin geri gelmesi mümkün değildir. Çünkü nefesler sayılıdır, azalmaktadır. O halde gününü istikamet üzere kullanmaktan daha büyük zarar olur mu? Yarın ölecekmiş gibi azalarımızı haramlardan koru. Saygılarımla.