Bizden binlerce kilometre uzakta zaman zaman haberlerde adını duyduğumuz bir ülke var: Güney Afrika Cumhuriyeti. Bir açıdan baktığımızda, ülkemizden çok uzakta yabancı bir ülke… İnsanlarının dili, dini, çoğunun derilerinin rengi bizimkinden farklı… Ama başka bir açıdan baktığımızda o kadar da uzak ve yabancı değil. Hepimiz sonsuz evrenin küçük bir gezegeninde yaşayan varlıklarız. Bu açıdan baktığımızda, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşayan insanlar, evrende başka bir galakside yaşama ihtimali olan varlıklara kıyasla çok daha yakın bize. Üstelik bize komşu bir kıtada yaşıyorlar.
Bakış açımızı ne kadar genişletir, çevremize, evrene ne kadar hoşgörü ve sevecenlikle yaklaşırsak, komşuluk veya dostluk evrenimizi de o kadar genişletebiliriz. Aynı mahallede, evimizin hemen bitişiğindeki komşumuzla iyi bir ilişki kurmak mümkün olmaz da bazen, ta uzaklarda, ne bileyim Edirne’de, Van’da, Kars’ta, hatta Yunanistan’da, Kore’de, ya da Güney Afrika’da yaşayan birisiyle çok daha sıcak bir dostluk geliştirebiliriz. Kendimizi dar kalıplara mahkûm ettiğimizde ise, kapı komşumuzu bile düşman gibi görebiliriz. Etnik köken, milliyet, dil, din, ırk gibi üstümüze yapışmış etiketler bize ait renkler olmaktan çıkar, bizi kısıtlayan, körleştiren, azgınlaştıran unsurlar haline gelir ya da getirilir ve başka etnik kökenden, milletten, dinden, dilden ya da ırktan olan insanların yüreğindeki sevgiyi, dostluğu göremez hale geliriz.
Bilindiği gibi, çok değil, on altı yıl önce Güney Afrika Cumhuriyeti’nde iktidarda tamamen azınlıkta olan beyazlar söz sahibiydi. Ülkenin zenginliklerinden neredeyse sadece beyazlar yararlanıyor, çoğunlukta olan siyahlar sefalet içinde yaşam mücadelesi veriyorlardı. Nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturmalarına karşın siyahlar, azınlıktaki beyazlar tarafından sırf derilerinin renginden ötürü aşağılanıyor, kendi ülkelerinde ayrımcılığa, zulme maruz kalıyorlardı.
Siyahlar bu duruma daha fazla dayanamadılar ve Nelson Mandela gibi büyük bir liderin önderliğinde çektikleri acı, döktükleri kan ve gözyaşlarının ardından büyük mücadeleler sonucunda “apartheid”ı ortadan kaldırıp hak ettikleri demokratik yönetimi kurmayı başardılar.
Tarihe şöyle bir baktığımızda ayrımcılık konusunda genel olarak insanlığın pek de parlak bir sicili olduğunu söyleyemeyiz. Yalnız Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanmış mezalim değil söz konusu olan… Tarih bilimi insanlığın geçmişinin, ırka, cinsiyete, ekonomik sınıfa, milliyete, etnik kökene, dine, mezhebe dayalı nice ayrımcılıklarla malul olduğunu gösteriyor, maalesef…
Tarih ancak bu tecrübelerden ders almazsak tekerrür eder. Ama yaşanan tecrübelerden yararlanıp barış, huzur ve mutluluğun egemen olduğu bir dünya kurmak da mümkün değil mi?
23 Şubat 2010 tarihli Akşam gazetesinde Nagehan Alçı’nın Güney Afrika Cumhuriyeti tecrübesini irdeleyen yazı dizisi yayımlandı. Bu yazı dizisinde dönemin savunma bakanı ve müzakerelerin başındaki isim Roelf Meyer’in Nagehan Alçı’nın sorularına verdiği yanıtlar çok öğreticiydi. O zaman ordu kendi kontrollerinde olduğu halde, siyahların isyanını bastırmak yerine neden müzakere yolunu seçtiklerini Meyer şöyle açıklamış:
“[H]epimiz şunu fark ettik: Ya iç savaş olacaktı ya da bir şeyleri değiştirecektik… [İ]ç savaş tüm ülkeyi mahvederdi. İçinde biz de mahvolurduk. Birçok ülkenin fark edemediği şey bu. Savaş yalnızca kötü sonuçlar getirir. Bir kazanan ve kaybeden olur ama beklenen sonuç asla elde edilemez.”(*)
Bunun üzerine Nagehan Alçı “Beyazlar olarak kendinizi yenilmiş hissetmediniz mi?” diye sormuş. Meyer bu soruya çarpıcı bir yanıtla itiraz etmiş:
 
“Hayır aksine! Biz kendimizi bu süreçte özgürleştirdik. … Apartheid denen korkunç sistemden kurtulduk. Beyinlerimizdeki sınırları yıktık. … ‘Biz, Avrupa’dan gelen beyazlar, buradaki siyahlardan daha iyiyiz’ miti, bizi engelleyen en büyük sınırdı. Kendimizi özgürleştirirken aslında hepimizin eşit olduğunu kabul ettik.”(*)
Beyinlerimizdeki sınırları, dar kalıpları yıkmaya ve hepimizin eşit olduğunu görüp bunu içtenlikle kabul etmeye, başka bir deyişle özgürleşmeye ihtiyacımız var… Böyle bir özgürlük anlayışı ülkemizde ve dünyamızda egemen olduğunda, barış, huzur ve mutluluğun da egemen olduğunu göreceğiz…
     
     
(*) Nagehan Alçı, 23.02.2010, Akşam, http://www.aksam.com.tr/2010/02/23/yazi-dizisi/kansiz_bir_baris_hikayesi_kuzey_afrika/148/intikam_duygusunu_anayasa_ile_yendik.html