Yukarıdaki hadisi şerifte Ramazan ayının ilk 10 günü rahmet ve merhamet kelimeleri esasında acımak, esirgemek, korunmak, affetmek, bağışlamak, nimet vermek olduğu gibi hayır, iyilik, ihsan, nimet ve kalp inceliği demektir.
Allah Zülcelal Hazretleri Kuran-ı Kerim’in Alimran Suresi ayet 107’de şöyle buyurmaktadır; “Ama yüzleri ak olanlar, hep Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar onun içinde ebedi kalıcıdırlar.” Yani Cennetinde olacaklardır.
Kıyamet gününde iman ve itaatleri sebebiyle müminlerin yüzleri ağaracak, kafirlerin de inkar ve isyan sebebiyle yüzleri kararacaktır.
Yüzleri kararan o kafirlere şöyle denecek; “Allah’ın bunca ayet ve delili geldiği halde onu yalanladınız ha. O halde şimdi inkar ve isyanınız sebebiyle tadın azabı.”
Yine Alimran suresi ayet 106; “Ama yüzleri ak olanlar hep Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar onun içinde ebedi kalıcıdırlar.”
Ancak Salih ameller, iyi işler yapanlar Allah-u Teala’nın ve Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’in emrini tutup yasaklarından kaçmaları sebebiyle yüzleri ağaran kimseler Allah’ın rahmetine erecek ve o nimetlerin içerisinde ebedi olarak kalacaklardır.
Yine Allah-u Teala Alimran Suresi ayet 108’de şöyle buyurmaktadır; “İşte bunlar Allah’ın ayetleridir. Onları sana hak ile okumaktayız. Yoksa Allah alemlere zulmetmeyi istemez. Ey Muhammed. İşte bunlar hak olarak bildirdiğimiz Allah-u Teala’nın ayetleridir. Allah-u Teala alemler içerisinde hiçbir kimseye zulmetmez. İnsanlar tutmamaları sebebiyle cezaya uğrar ve böylece kendi kendilerine zulmetmiş olurlar.
Ortası mağfirettir. Yani istiğfar ki Allah-u Teala’dan yapılan kusur ve günahlardan af ve mağfiret etmesini istemek, yapılan günahların affını dilemektir. Allah’ın kulun hata, kusur ve günahlarını örtmesi ve kuluna azap etmeyip yapmış olduğu kusur ve günahlarının affetmesi, bağışlanması manasına gelir.
Mesela, Allah-u Teala’nın güzel isimlerinden olan Gafur ve Gaffar günahları örten, bağışlayan ve affeden demektir. Kuran-ı Kerim’in birçok ayetlerinde istiğfarda bulunma emredilmiş. Allah-u Teala’nın affedici, bağışlayıcı ve mağfiret edici olduğu ısrarla vurgulanmıştır. Özellikle de seher vaktinde istiğfar edenler övülmüştür. Nitekim Kuran-ı Kerim’in Alimran suresi ayet 16 ve 17 de şöyle buyrulmaktadır; “Şöyle ki, onlar, Ey Rabbimiz, biz inandık bağışla bizim suçlarımı ve o ateşin azabından koru bizleri diyenlerdir.”
Yine Alimran Suresi ayet 17’de şöyle buyrulmaktadır; “Onlar sabredenler, sadakat gösterenler, Allah’a boyun eğenler, Allah yolunda mallarını harcayanlar ve seher vakitlerinde Allah’tan mağfiret isteyenlerdir.”
Evet, Allah-u Teala’nın o imanlı ve inançlı kulları şöyle yalvarırlar; “Ey Yüceler yücesi Rabbimiz, biz sana inandık, iman ettik ve sana güvendik. Artık bizim suçlarımızı hata ve kusurlarımızı suçlarımızı bağışla ve bizi Cehennem azabından ve ateşinden koru.”
İşte Allah’ın bu İmanlı, inançlı kulları her türlü musibete sabırlı oldukları gibi, ibadetlerini de üşenmeden yerine getiriler. Haramlardan gönül hoşnutluğu içinde uzak dururlar.
İmanlı ve inançlı kulların bir özelliği de sadakatli olmalarıdır. Bütün hareketlerinde gerekse muamelelerinde sözlerinde ve işlerinde doğruluğu ve bağlılığın en güzel bir örneğini gösterirler. Esas diğer bir özellikleri de şudur ki, tam anlamıyla itaatlidirler.
Rablerinin emir ve buyruklarına tam manasıyla teslimiyet ve rıza gösterirler. Diğer vasıflarından biri de şudur; Mallarını Allah yolunda harcamaktan hiç çekinmezler. Mal imtihanında cimrilikte göstermezler. (İnfak) Vazifesini gönül hoşluğuyla yerine getirirler. Buradaki İnfak ise, sırf Allah-u Teala’nın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla kişinin kendi servetinden harcamada bulunması, ihtiyaç sahiplerine ayni ve nakdi olarak yardımda bulunulması demektir.
Evet, insanın sahip olduğu servetin gerçek sahibi Allah’tır. İşte onun vermiş olduğu servetten başkalarının ihtiyaçlarını görmek gerekir. Çünkü yine Kuran-ı Kerim’in Nur Suresi ayet 33’te, yani Kuran’da; “Allah’a karşı sorumluluğun bilincinde olan muttaki müminlerin özellikleri sayılırken, bunlar arasında infakta zikredilmektedir.
Duaların zaman içinde en muteber olduğu an seher vaktidir. Seher vakti ise gecenin son 3’te 1’ine rastlayan gecedir.
Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz de şöyle buyurmaktadır; “Gecenin son 3’te 1’i gelince, her gece Allah-u Teala dünya semasına teveccüh buyurarak şöyle nida eder; “Yok mu isteyen? İstediğini vereyim. Yok mu yalvarıp dua eden, duasını kabul edeyim. Yok mu günahlarından kurtulmayı dileyen, ben onun günahlarını bağışlayayım.” Buhari Müslim
Burada çok mühimdir ki Seher Vaktinin önemi çok büyüktür. Bunun bilincinde olup değerlendirmek gerekmektedir. Bahusus Ramazan Ayı duaların kabulü için bulunmaz bir fırsattır. Saygıdeğer okurlarımın bu fırsatı kaçırmadan değerlendirmelerini niyaz eder, saygılar sunarım.