Çok fakir olan bir derviş, çocuklarının ısrarı üzerine Şeyhi olan Mevlana’yı ziyarete gider. O da dervişi yanında daha fazla alıkoymadan Cenab-ı Hak çocuklarının rızkını gönderdi. Hemen yola çık der.
Derviş de Mevlana’nın elini öper, hiçbir soru sormadan evinin yolunu tutar. Bir hayli yürüdükten sonra vakit gece yarısını bulur ve yorulduğunu da bilerek yolun kenarında olan bir harabe görür. Mevlana’nın da sözlerinden dolayı harabede istirate çekilir. Uyku anında şöyle bir rüya görür; Yakınında olan duvarın kenarında bir küp bulunduğunu görür ve uyanır. Harabede rüyasında görmüş olduğu küpün yanına varır. Kapağını açar ki küpün içi altın dolu. Hemen kapağını kapatır.
Tabi derviş hırsızlıktan çekindiği için aynı zamanda da Allah-u Teala’dan korktuğundan küpe hiç dokunmadan kapağını kapatır ve evine döner.
Evine döndüğünde Mevlana’yı ziyaret ettiğini, Mevlana’nın çocuklarının Allah-u Teala rızkını gönderdiğini söylediğini, olayı da olduğu gibi anlatır. Karısı ve çocukları bizim aç olduğumuzu bildiğin halde ayağına gelen hazineyi neden kaçırırsın. Hem üstelik Mevlana Hazretleri de bunun müjdesini sana bizzat verdiği halde derler. Zavallı derviş hanımının ve çocuklarının konuşmalarına ve kendisini suçlamalarına cevap vermez ama çocuklarının bu çıkışlarına çok üzülür ve kederlenir.
Meğer bu sırada dervişin ve çocuklarının konuşmalarını pencereden dinleyen bir hırsız definenin lafını duyunca definenin yerini de öğrenmiş olur ve hiç durmadan o harabenin olduğu yere hareket eder. İçi altın dolu küpü bulur ve hiç tereddüt etmeden küpün kapağını açar. Küpü açmış ama ne görsün. Küpün içindeki altınların üzerinde bir karayılan kıvrılmış yatıyor. Hırsıza da çatal dilini çıkartıp neredeyse üzerine hücum edecek durumda. Hırsız hem korkmuş hem de sükutu hayale uğramış. Aynı zamanda da dervişe çok kızmış. Çünkü derviş küpteki yılanın olduğunu hiç söylememiş.
Hırsız şöyle düşünmüş. En iyisi ben bu küpü dervişin evine götürür bırakırım ve böylece dervişin hayatına mal olacak şekilde cezalandırmış olurum. Bu hayalle tabi hemen yıldırım hızıyla küpün kapağını kapatmış ve sırtına alarak doğruca dervişin evine gelmiş. Dervişin kapısını hafifçe aralayarak küpü içeriye yuvarlamış ve kaçmış. Derviş o anda uykuda iken hemen uykusunda bir ses geldiğinin farkına vararak, uykusundan uyanmış olarak çocuklarına kaklında bakın kapıdan bir ses geldi diye seslenmiş. Çocuklar da kalkarak kapıya doğru koşmuşlar ki ne görsünler. Yerde bir küp yuvarlanıp duruyor. Hiç tereddüt etmeden hemen küpün kapağını açmışlar ki içi sarı sarı altınlarla dolu. Tabi hırsızın gördüğü o karayılan yok. Böylece fakir derviş Mevlana’yı Celalleddin’i Rumi Hazretlerinin lütuf ve inayeti ile büyük bir servete ererek zengin olmuşlar. Çocukları ve hanımıyla artık ihtilafları kalmadığı gibi, derviş de hayır ve hasenatına devam etmeye başlamış. Allah onlara rahmet eylesin. Saygılarımla.