Nato’ya yeni üyelik başvurularını yapmak isteyen ülkelerin, kendi ülkelerinin güvenlikleri sağlamaları durumu ön plana çıktığında nasıl bir yol izleyeceklerinin ve üye olmak için kime muhtaç olacaklarının hiç bir planını yapmadıkları gerçeğini son gelişmeler göstermiştir.
Güçlenen ve güçlendikçe izlediği politikalar ile kendisine yapılan her hamlenin cevabını vermekten çekinmeyen Türkiye, tarihi gerçekleri Finlandiya ve İsveç üzerinden Nato içinde bulunan terör destekçileri olan ülkelere vermiştir.
Dünya yönetimsel şekillenmelerde yeniden dizayn edilirken kendilerini tarafsız ilan edenlerin ve tarafsızlaştıran ülkelerin kendilerini taraflı konumlara getirmek için girdikleri yolun aslında batı emperyalizmin yeni bir yüzünün daha ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Tarafsızlık ve tarafsızlaştırma modelerinin aslında kendi çıkarları için oluşturulmuş bir model olarak sömürülen ülkelerin bu ülkelerde bulunan bütün kaynaklarının kendi kontrollerinde olmadığını ve gerektiğinde bir tehdit unsuru ve yaptırım gücü olarak ülkelere karşı kullandıkları sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Küresel sistemin ülkeler içindeki yapılanmalarının kime hizmet ettiklerinin somut olarak ortaya çıktığı bu dönemde ülkelerin batı emperyalizminin, ülkeleri içindeki bu yapılara karşı yeniden kendilerini kontrol etmeleri ve yasalar ile bunu güçlendirmeleri kendi güvenlikleri açısından ne kadar önemli olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Sömürgeci yapılanmalara karşı dünya; Çin’in ekonomik ve kültürel diplomasisi, Batının sömürgeci, misyonerlik, vekil savaşçı ülkeler, terör örgütleri yaptırım ve tehdit diplomasisi, Rusya’nın açıktan operasyon politikaları, enerji ve nadir elementler, sıcak denizlere inme ve yeniden güçlenen Rusya diplomasisi,Türkiye ise paylaşımcı,mazlum milletlerin sesi,haksızlıkların karşısında adalet ve hak arayan insani diplomasisi ile AB ise kendi güvenliği ve çıkarları dışında hiç bir yapıya güvenmeyen sadece kendisi için çalışan bir diplomasi yapısı ile dünya yeniden şekillenirken kendilerine çıkış yolları aramaktadırlar.
Batı emperyalizminin geçmişten günümüze politik olarak izlediği politikalardan asla vazgeçmediği bunun karşısında mücadele eden bütün yapı ve ülkeleri tekrar nasıl kontrol altına alabilirim stratejisi ile hareket etme noktasında yoluna devam etmekte olduğudur.
Diplomasi dilinin açıktan şekillendiği süreçte ülke yöneticilerinin birbirlerini açıktan tehdit etmekten çekinmedikleri ve toplumlarını birbirlerine karşı kin ve nefret yapıları oluşturmaktan çekinmedikleri bunu yaparkende ülkelerin birbirlerine karşı üstünlük kazanma içinde oldukları sorunun çözümüne yönelik hiç bir adım atmadıkları bu nedenle diplomaside yeni bir dilin ortaya çıkmasını sağladıkları gerçeğidir.
Diplomasi; açılmayan yolların çözümünde yeni yolların bulunması için kullanılması gereken bir anahtar olması gerekirken, maalesef günümüzde diplomaside tehdit dili kullanma , silah ile demokrasi arama yollarına daha çok önem verilmekte ve kendi ülkelerinin savunma sanayilerinin daha çok kazanmasını sağlamak isterken başka ülkelerde insanların ölmesine yok edilmesine, ekonomik olarak ülkelerin çökmesine ve iflas etmesine neden olmaktadır.
Ülkelerin yönetimsel şekillenmelerinde tehdit unsurlarının değiştiği askeri darbelerin yerini siber, sağlık, gıda, toplumsal kaos ve krizler üzerinden tehditler yoluyla yeniden şekillendirme,
teknolojik algoritmalarla şekillendirilen toplumların veri kontrollerinlerin sağlandığı ve arz talep dengelerinin toplumların tercihleri üzerinden teknolojik algılama yöntemleriyle ülkelerin değişime uğratıldığı zaman sürecinden geçilmektedir.
Küresel güce sahip olan ülkelerin Ukrayna ve Rusya arasındaki krizin çözümüne yönelik bir girişimde bulunmaması batının kayıp etmek üzere olduğu güç kaybının, bu krizle batı için zaman kazanma ve toparlanma süreci, rakip ülkeleri için ise ekonomiden siyasal yönetimlerde dahil olmak üzere batı tarafından zayıflatma politikaları ve diplomasinin diğer organları ile desteklenmektedirler.
Küresel sisteminde batıya karşı güç merkezleri olan Türkiye, Rusya ve Çin’in bölgesel ve küresel ölçekli etki alanlarını daraltma ve yok etmek üzere yapılan bütün hamlelere karşı kendi oluşturdukları teknolojik üstünlük ,ekonomik kazanımlar, nadir yeraltı zenginlikleri , yeni yönetim şekilleri oluşturma ve uluslararası yapıların yeniden şekillenmesinin öncülüğünü yaparak cevap vermektedirler.