EDEP: İnsanoğlunun akıl ve hikmete muhafık edip, Cenab-ı Allah zülcelal hazretlerinin emrettiği gibi yaşamaktır. HAYA ise; utanma ve ar duygusu olup, utanç verici durumlardan kendini korumak ve sakınmak olduğu gibi, aynı zamanda da nefsin çok süfli arzularını terk etmektir.
Bediüzzaman hazretleri de edep ve hayayı şöyle tarif eder: (Haya; nefsin sıkılmasıyla yüzde peyda olan kızartıdan ibarettir.
Edep, bütün hal ve hareketlerinde aleyhinde de olsa daima doğru, dürüst, istikamet ve iyilik üzere bulunmaktan ibarettir.
Esasın da edep aklı ihmal eden ve onu nurlandıran olduğu gibi, aynı zamanda da imanı kemale erdiren, insanı ruhen yükseltip terakki ettirip saadet ve selamete kavuşturan en hayırlı bir sermayedir.
Peygamber (a.v.s) efendimiz bir hadisi şerifinde edep ve haya’nın ehemmiyetini şöyle ortaya koymaktadır;
Şöyle ki Cebrail (a.s), hazreti Adem babamıza tarafı ilahiden, Akıl, Haya ve Din olmak üzere üç hediye getirmiş ve bunlardan birini tercih etmesini istemiştir.
Adem (a.s) gelmiş olan üç vasıftan aklı tercih ederek, AKLI almış.
Cebrail (a.s) iman ve haya’yı geri götürmek istemişse de ancak onlar; bizi akıldan ayıramazsın, bizim akılla beraber olmamız yaradılışımızın bir gereğidir. O nerede ise bizde oradayız demişlerdir ve akıldan ayrılmamışlardır.
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî hazretlerinin mürşidi olan, Şemş-i Tebrizi şöyle buyuruyor; ( Ben akıldan imanın hakikati nedir diye sorduğumda) Akıl; kalbimin kulağına dedi ki; İmanın hakikati edepten ibarettir. Şems-i Tebrizi sözüne şöyle devam etti. İnsanın tenin de ki can ne ise edepte odur. İnsanların kalbinde ki gözünde ki nurlar hep edepten ibarettir. Şunu açıkça ifade edeyim ki; bu kainatın kubbesinde ki revnak esasın da edeptir. Geceleri parıldayan en nurlu ve en üstün ışık edeptir diye cevaplamıştır.
Yine Mevlâna Celâleddin-i Rûmî hazretleri şöyle der; ( Eğer insanoğlu edepten mahrum ise insan değildir. İnsanın hayvandan farkı edeptir. Gözünü aç ve Allahın bütün kelamına dikkat et, ayet ayet bütün Kur’an-ın manası edeptir.
Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, haya, haysiyet ve istikamet gibi ahlaki haseneden mahrum olan fert ve cemiyetler, fen ve teknik sahasın da ne kadar terakki ederlerse etsinler, muhakkak hüsrana uğrayacaklardır ve hiçbir zaman da huzurla yaşayamayacaklardır. Bu meziyetlerden mahrum bulunan fertler, ne kadar münevver, ne derece tahsilli, ne nisbette sanatkar da olsalar, o millet bu fertlere istinaden hiçbir zaman ahenkle terakki edemez. İşte bu bakımdan fert ve cemiyeti iman, ahlak, fazilet, irfan, ilim, edep ve haya ile tecriz etmek lazımdır ki maddi ve manevi terakki edilsin.
Edep ve irfan sahibi olanlar, hayatını nizam ve intizam içinde geçirir ve huzur içinde yaşarlar. Esasında insanlığın ruhu, hakikati ve ziyneti olan edep ve terbiyenin, fert ve cemiyet için ehemmiyeti çok aşikar dır.
İlk birinci yazımda da beyan ettiğim gibi; Hazreti Mevlana’nın şu harika beyiti bu hakikati çok açık ve veciz bir şekilde ifade etmektedir.
Edeb bir tâç imiş nûru hüdâ’dan,
Giy ol tâcı emin ol her belâdan
Bu ikinci yazımda da ondan bahisle, üç büyük zatın birer kıta şiirleri ile yazıma son veriyorum.
Alvarlı Muhammed Lütfi Hazretleri bir beytinde şöyle der;
Olur isen ehl-i edep
Edep saadete sebep
Ehl-i irfan olan LaedrÎ ise şöyle der;
Edep hoştur, edep hoştur
Edepsizlik hor eder padişahı
Sünbülzâde Vehbi Efendi de bir beytin de şöyle der;
Setreder ayıbını insanın hep
Ne güzel elbise imiş esvâb-ı edep
Saygılarımla; Kenan GÖKSU