Mevlana-i Celalettin-i Rumi Hazretleri önceki hal devresinde sırf bir alimdi, sırf bir fakihti (fıkıh ilminin üstadı, fıkıh alimi, İslam hukukçusu) hukukçu idi, müderristi çok talebeleri vardı hem de çok varlıklı ve mülk sahibi bir insandı.
Fakat Mevlana’nın şemsle görüşmesinden sonra daha alim bir fakih daha değişik bir hukukçu olmadı. Zahiri ilmi değişmedi ama bunları çok aştı.
Evet, Celalettin-i Rumi Hazretleri Tebrizli Şems ile buluştuktan sonra ortaya asıl Mevlana çıktı. İşte Mevlana Hazretleri Şems’le görüşmesinden evvel bir âlimdi sonra ise alim bir aşık ve bağrı yanık bir arif oldu.
Evet Mevlana-ı Celalettin-i. Rumi Hazretleri önceki alimlik halini “hamdım” diye vasıflandırır sonraki halini ise aşık bir alime dönüşmüş kemal ve olgunlukla vasıflandırır.
Burada esas olan Tebrizli şems, Mevlana hazretlerine ne verdi? Ve ne öğretti? Sorularının cevabıdır. Esasında burada Tebrizli Şems’in Mevlana’yı aklın esaretinden kurtulmanın çıkış yollarını göstermesidir. Çünkü aklın hududu muayyendir ve arkası cinnettir. Gönlün hududu ise sonsuzdur. Hem teskin (sakinleştirme) noktasında fenafillâhtır (kul fenafillâhta nefsanî varlığını yok etmiş ve onun bütün ihtiraslarını aşmıştır.)
Tebrizli şems, esasında kendi özünü yani sahip olduğu değerleri tanıtarak onun ayağındaki bukağıyı çözmüştür. Çünkü Mevlana-ı Rumi Hazretleri uçmaya hazır bir şahindi şems onun ayağındaki bukağıları çözdü ve gönül penceresinden öteleri gösterdi.
İşte bundan sonra Mevlana-ı Rumi Hazretleri ışık etrafındaki pervaneler gibi şemsteki tecellinin cazibesine kapılarak yanmaya başlamıştır. Ve Hazreti Mevlana-ı Rumi Hazretleri, divanı kebirinde, Tebrizli Şems ile başlayan macerasını şöyle izah eder.
1- Tebrizli Şems Mevlana’ya “Âlimsin, başsın, rehbersin, saltanat sahibisin” der. Mevlana-ı Celalettin’de ona cevaben “Bundan sonra zahiri alemin alimi değilim, rehberi değilim, başı değilim, senin yapmış olduğun meşalenin aydınlattığı akıl üstü bir alemde fakir ve garip bir seyyahım” der.
2- Tekrar Şems Mevlana’ya “Sende hala akıl var, bu sebeple divane olmadığın için bu evin mahremi değilsin” der. Mevlana ise cevaben “Bundan sonra aklıma gönlümle örtü örttüm, divane oldum himmetinle arık bu mahremiyim “dedi.
3- Tebrizli Şems Mevlana’ya “Sende hesap var, sekr halinde değilsin, bu alemin dışındasın, bu alemi aydınlatan akıl değil, aşktır. Önünü göremiyorsun” dedi. Mevlana cevaben ise Şemse şöyle cevap verdi “Bundan sonra himmetinle baştanbaşa ateş kesildim, her yanımı aşk ve sekr kapladı” diye cevap verdi.
4- Şems bu sefer de Mevlana’ya şöyle hitap etti “Sen bir cemaatin meşalesisin yerin yükseklerde” dedi. Mevlana ise şöyle cevap verdi “ Bundan sonra artık, o meşalem söndü. Gözümde onlar mayıs böceklerinin yanıp sönen parıltısından bir farkı yok artık başka meşalelerin aydınlığında yürüyorum.” diye cevapladı.
5- Şems Mevlana’ya “ sen ölü değilsin, zahiri diriliğini muhafaza ediyorsun, bu kapıdan öteye böyle geçilmez. Fani varlığını bütün ihtişam ve debdebesiyle terk etmen gerekir.” Dedi. Mevlana cevaben ise şöyle dedi “ O senin dediğin eskidendi, seni tanıdıktan sonra insanların bildiği manada diri değilim. Başka bir dirilikle buluşarak öldüm” dedi.
6- Tebrizli Şems Mevlana’ya “ Hala nefsani istinatların var makamın, mansıbın baki. Bunlardan kurtul” dedi cevaben Mevlana ise şöyle dedi” Bundan böyle senin beni, çekip götürdüğün ledün (tanrı katı ilmi, tanrının kendisine özgü olan bilgisi) aleminde mevki ve mansıp aramaktayım. Evvelki varlığıma ait her şeyi terk ettim onları aştım” diye cevapladı.
7- Yine Şems Mevlana’ya “ Kolun kanadın var, ben sana kol kanat veremem” dedi. Cevaben Mevlana ise “ bundan sonra senin kolun kanadın olmak için, kolumu ve kanadımı kırdım” diyerek cevapladı.
Böylece Tebrizli Şems de bu ikrar karşısında Mevlana’nın vazifesinin bittiğine kanaat getirerek Mevlana’ya ilahi tecelliler ile dolu ebediyet ufuklarında yanması için bir kanat taktı. Çünkü onu vuslatın hovardalığında (zevkini düşünen) büyük bir firkate (sevdiklerinden ayrılış) düşürerek hasretin bereketli ikliminde yalnız başına bırakmıştı
Evet, saygıdeğer okurlarım nasıl ki Müslümanların iman güneşi hazreti Ömer’in İslam’ı kabulüyle kuvvet bulmuşsa, Şems-i Tebriz-i Hazretleri de manevi memuriyeti böylece Mevlana-i Celalettin-i Rumi Hazretleri de kemale ermiştir. İşte o zamana kadar kimsenin bilmediği Hazreti Tebrizli Şems’te Mevlana’nın muhabbet ışığıyla aydınlanmış ve dillere destan olmuştur.
Evet, saygıdeğer okurlarım burada Hazreti Tebrizli Şems’in hazreti Celalettin-i Rumi hazretlerine verdiği hediye mahrumiyettir. Hasrettir ve muhabbettir. Hz. Mevlana Şemsi kaybedince işe o hasret aşkıyla 26 bin beyitlik bir mesnevi teşekkür etmiştir. Tebrizli Şems’e olan sevgisini şöyle dile getirir. “ Şems sağ diyene üzerinde ne varsa verir. Dostları ise bunun bir yalan olduğunu söylediklerinde ben onun yalanına bunları verdim. Fakat hakikatine canımı verirdim” demiştir.
Saygılarımla