Haset (çekememezlik) anlamına gelen bir ahlak terimi olarak kişinin başkalarının sahip bulunduğu maddi ve manevi imkanlarının elinden çıkmasını veya o imkanları kendisine geçmesini istemesi anlamına gelir.
Allah-u Telala Kuranı Kerim’in Felak Suresi 5. ayetinde (hasat ettiği vakit hasetçinin şerrinden) Allaha sığınmasını emrediyor. Biz Müslümanlar için lazımdır ki her hususta Allah-Teala’ya sığınalım.
Her muafiyakate ancak Allah’tan bekleyelim ve ancak ona niyaz edelim yani tedbirimizi alalım takdire saygılı olalım.
Kısaca tarif etmek gerekirse (başkasında bulunan bir nimetin elinden gitmesi istemektir. Bunu gıpta ile karıştırmamalıdır)
Gıpta; Başkasında olan bir şeyi bende de olsa diye arzu göstermektir. Bunu açıkça şöyle de anlaya biliriz; filan Zad çok faziletli bir alim. Ben de onun gibi olsam temennisi bir gıptadır.
Bu şekildeki bir arzu ve temenni şeran da haram değildir. Ancak hocam ölse veya bana da bu şerefli ve faziletli mevki kalsa diye arzu ve istek ise büyük bir hasettir ve şeran da günahtır.
Haset; o kadar kötüdür ki maksuda, yani haset edilen kimseye hiçbir zararı dokunmaz ama hasedi, yani hasetçiyi daha dünyadayken cehennem ateşine sokar. Her zaman durup dinlemeden onun yüreğini yakar ve her zaman kalbi sıkıntıdadır.
Araplarda bir kimsenin asıl adına isim, met edilen veya zemmi bir sıfatla hitap edilmesine lakap, babasının, yahud oğlunun veya başka bir şeye nispet edilerek çağrılmasına Künya denilir. Aynı zamanda bir adama künyesiyle hitap etmek ona tazimi ifade eder. Misal olarak Ebu Bekir Sıddık, Ömer Faruk gibi.
Ebu kelimesi baba demek olduğu gibi, sahip ve malik manasını da ifade eder. Kureyş müşriklerinin ileri gelen eşrafından ve çok hatırlı bir kimse olan, Müslümanların Ebu Cehil (cahillerin babası) diye vasıflandırılan Şahsa İslamiyet’ten önce (Ebul Hiken) yani hikmetler sahibi alim olan bir kimse olarak bilinirdi. Ancak Resulullah (S.A.V.) Efendimiz gibi ömründe hiç yalan söylemediği, düşmanlarınca dahi kabul edilen bir zadi akdesin eftalül mürselin ve hatimünnebin olduğuna inanmayışı hikmete değil cehalet ve hamakata (ahmaklık geri zekalılık bilgisizlik) delalet ettiği için bütün Müslümanlar tarafında onun künyesini Ebu Cehile tebdil eylediler. Adamın kibir, va azametini okşayan(Ebul hikem) künyesini, haset ve gururu münasebetiyle değiştirildi kendisi içim ilelebet hakaret ve zillet alameti olarak (Ebu Cehil) kaldı.
Aslında Mekke’nin Kureyş kabilesinin Mahzum oğulları boyuna menzup olup Mekkeliler arasında çok büyük itibarı olan kimsedir. Esas adı(amrb. Hişam El Muğira) olup önceleri Ebu Hiken ve Ebu hakem künyesiyle anılırken Müslümanlar tarafından Ebu cehil (cehaletin babası) diye adlandırılmıştır.
Görülüyor ki Ebu cehil, yetim ve servetsiz bulunan Muhhammed Bin Abdullah’ın yani peygamber sav efendimize peygamberliğine haset etti de haseti yüzünden kendisini yüksek tutmaya başladı. Ve o gurur ve kibiri yüzünden dünyasını ve ahretini mahvetti. Saygılarımla.