Esasında ahiret alemini, dünya alimlerinden ayıran alametlerden biriside, ahrete yararlı faydalı takatlere teşvik edici bilgi tahsiline koyulmak. Menfaati az olan boş sözlere çokça yer veren ilimlerden uzak durmaktır.

Büyük alimlerden, Sakiki Belhi, talebesi olan hateme sordu: sen ne kadar zamandır benim derslerime devam ediyorsun?

Talebesi hatim 33 seneden beri efendim.

Hocası Sakik, o halde söyle bakalım: bu zaman zarfında benden neler öğrendin?

Hatem, sizden 8 mesele öğrendim efendim.

Hocası Sakik Belhi: İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.

Ömrüm seninle birlikte geçti de sen benden ancak 8 mesele öğrendin öyle mi?

Talebesi hatem, ey hocam bilirsin ki yalan söylemeyi sevmem. Ben bu 8 meseleden başkasını öğrenmedim.

Hocası Sakık; öyleyse benden öğrendiğin o 8 meselenin ne olduğunu anlat bakalım.

Talebe hatem, hocam birincisi, mahlukata baktım her birinin bir mahbubu olduğunu gördüm. Fakat bu makbublar kendilerini en çok kabire kadar takip edip orada bırakıp geri dönmektedir. Bunu görünce, kendime sevapları makbub edindim. Taki mezarda da benden ayrılmasın ve beni takip etsin.

Hocası Sakik çok güzel söyledin ya ikincisi nedir?

Hatem; baktım ki Kuran’ın Naziat Suresi’nin 40 ve 41 ayeti celilesi (fakat her kim rabbinin makamından korkmuş ve nefsini şehefattan ve hevadan men etmişse ve korumuşsa onun varacağı yer muhakkak cennettir.) Bu ayeti kerimeyi görünce bildim ki hak ancak Allah’ın sözlerindedir. Onun için bütün kuvvetimle nefsimi şehvetlerde, hırs ve ihtirastan korudum ve böylelikle işi kararı Allah’ın emirlerine uymakla buldum.

Üçüncü öğrendiğim ise yine bu mahlukata bakıp gördüm ki herkesin yanında kıymetli saydığı bir eşya vardır ve bu onu yükseltmektedir. Allah Nahl Suresi’nin 96 ayetinde şöyle buyuruyor; “Sizin yanınızda ki tükenir Allah katında ise bakidir. Biz elbette o sabredenlere yaptıkları amelin daha güzeli ile mükâfatlarını vereceğiz” sözünü düşündüm ve onun için elime ne geçerse nefsime kıymetli görünen ne varsa onu Allah’ın rızasını kazanmak için ihtiyaç sahiplerine veriyorum.

Dördüncüsü mahlukata baktığım zaman gördüm ki her biri mala, hesaba, şan ve şöhrete meylediyor. Bütün bunların manasını düşündüm ve hepsinin boş şeyler olduğuna karar verdim. Çünkü kuranın Hucurat Suresi’nin 13. Ayetinde Allah z.c. hazretlerinin (ey insanlar sizin en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır.) Bu ayeti gördüm, takvaya sarılarak Allah katında şerefli olmayı düşündüm.

Beşincisi ise mahlukatta gördüm ki bazen birbirine taarruz eder, birbirini kötüler ve lanet eder. Bütün bu hareketlerin sebebini hasette gördüm. Zuhruf Suresi’nin 32 ayeti ( onların bu dünya hayatındaki rızıklarının aralarında biz taksim ettik) bu manayı düşünerek, hırs ve hasetten şiddetle kaçtık ve böylece halkın düşmanlığından kurtulmuş oldum.

Altıncısı gene halka baktım gördüm ki bir birlerine saldırıp kavga ediyorlar. Allah’ın fatır suresi ayet altıda gördüm ki ( hakikaten şeytan size düşmandır. Siz de onu düşman edinin. ) bu durumu görerek sadece ezeli düşmanımız olan şeytana düşman kesildi. Çünkü onun bana düşman olduğuna Allah şahitlik ediyor. Şeytandan başkasına düşmanlık etmeyi bırakmak benim için bir vazife oldu.

Yedincisi ise gene baktım şu mahlûka gen gördüm ki herkes bir parça ekmeğin peşinden koşarak kendini rezil ediyor. Bir parça ekmeğe sahip olmak için gayri meşru işler yapıyor. Bu durumu görünce Allah’ın şu ayetini düşündüm. Kuranı kerimin hud suresi ayet altı( yerdeki yürüyen ne kadar canlı varsa hepsinin rızkı ancak Allah’a aittir.) bildim ki rızkı Allah’a ait olan canlılardan biri de benim. Bundan ötürü Allah için gereken vazifeye daldım. Adil olan Allah’ın nezdinde ki rızkımı ise Allah’ın merhametine bıraktım.

Sekizinci ise, yine bakıp gördüm ki insanların her biri kendisi gibi yaratık olanlardan birine sırtını dayamış kimisi tarlasına, bağına, bahçesine, kimisi ticaretine, kimisi beden gücüne ve kimisi de sanatına güvenmekte. İşte o zaman ben de Allah’ın şu ayetine sarıldım, ve sadece Allah’a tevekkül ettim. Yalnız Allah bana kafidir dedi. Kuranı kerimin talak suresinin üçüncü ayeti( kim Allah’a tevekkül ederse o ona yeter. muhakkak ki Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü tahin etmiştir.

Hocası Sakik Belhi talebesine; ey hatim Allah seni muafak eylesin. Ben Tevrat, İncil Zebur ve Kuran ilimlerine baktım ve gördüm ki diyanet ve hayır çeşitleri senin saydığın nesnelerden başkası değildir. Her müspet şey, senin saydığın 8 temel üzerine bina edilmiştir. Demek oluyor ki bu saydığın 8 şeyle amel eden bir kimse Allahın peygamberlerine göndermiş olduğu on suhuf ve 4 kitabına da uygun hareket etmiş olur.

İlmin bu dalını öğrenmeye ancak ahret alimleri ederler. Dünyayı meyleden alimler ise rütbe ve mal hangi ilimle elde edilirse onun peşinde koşarlar. Onun için Allahın peygamberlerini vazifelendirip gönderdiği ilimleri tamamen ihmal ederler. Bu yazımı okuyan saygıdeğer okurlarıma Hulusi kalp ile okumalarını ve yüzünü avucunun içine alıp düşünmelerini tavsiye eder saygılar sunarım.