Yaşadığımız bu dünya üzerinde insanlara pek çok musibetler, felaketler gelebilir. Hatta akla hayale gelmeyecek çeşitli felaketlerle de karşılaşabiliriz. Biz insanlara düşen ise isyan değil sabredip şükretmektir.
Bugünkü dünyamızda vukua gelen yüzlerce insanın ve hayvanın ölümüne sebep olan bir çok felaketler duyarız. Burada bazı ailelerin ocağı söndüğü ve hesabı bilinmeyen servetlerin kaybolduğu bu durum karşısında acaba biz insanlar ne yaparız, ne şekilde hareket etmemiz gerekir?
Dünyada yaşayan canlı mahlukların mahhune sebep olan olaylara, felaket denir. Tabi bu olayların bir kısmı insan gücünün haricinde olandır. Mesela zelzele felaketi, dolu felaketi, sel felaketi, kasırga felaketi, fırtına felaketi, kıtlık felaketi bu olayların olmasında insanların bir rolü olmaz. Şöyle yorum yaparız. Belki de insanların isyanından dolayı bu gibi felaketlere sebep olunmuş olabilir. Çünkü Allah Zülcelal Hazretleri Kuran’ı Kerim’in tegabün suresi ayet 11 de şöyle buyurmaktadır; Allah’ın izni olmadan hiçbir musibet isabet etmez. Her kimde Allah’a iman ederse Allah onun kalbine hidayet verir. Allah her şeyi hakkıyla bilir.” Burada ayeti kerimenin üstün mealinde şöyle anlaşılıyor ki, bütün felaketlerin her çeşidi de Allah Zülcelal Hazretleri’nin bilgisi dışında değildir. Öyle olunca da biz insanlara düşen sabredip bize ne gelirse Allah’tandır deyip Mevla’mın lütfü de hoş kahrı da hoş deyip başımıza gelen bütün kaza ve belaya sabredip şükretmektir.
Yine Allah Zülcelal Hazretleri Bakara Suresi ayet 155 de şöyle der; “Biz sizi biraz açlık, biraz korku, biraz da mallardan canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.” İşte saygıdeğer okurlarım, insanların iman ve İslam yolunda karşılaşacak güçlükler çoktur. Allah’a götürecek yolda son derece çetindir. Biz insanlara düşen ise sabırla tahammül ederek yılmadan usanmadan Allah’ın emir ve nehilerine riayet etmektir.
Şunu da açıkça ifade edeyim ki müminler başlarına gelen ve gelecek olan musibet ve belalara sabredip tahammül gösterirse, kemale ermiş olarak Allah’ın (sabredenlere müjdeler) mükafatına nail olur.
Şu iki olay insanların başlarına gelen musibet karşısındaki tutumlarını iman ve inançlarını ne güzel belirtiyor. Kurtuluş harbinde Maraş’ta İngiliz ve Fransızlarla Çeta harbinde babam iki amcam ve amcaları Hasan Ağa ile beraber Maraş Atoluğu Mahallesi camiinde ikamet edip İngilizlere ve Fransızlara karşı yüzün üzerindeki çeteleri ile mücadele ederken üvey amcam Hacı Fransızlar tarafından vurulur. (hali hazır amcamın mezarı Maraş Atoluğu camisinin bahçesinde bulunmaktadır.) Şimdi çetelerden Heleteli Veli Memet’ten şöyle dinlemiştim. Ölen amcamı defnettikten sonra babamla diğer amcam ve amcaları Hasan Ağa gömülen amcamın mezarında şöyle derler; “Çok sevgili kardeşimiz. Çok şükür bize nasip olmayan şehitlik sana nasip oldu. sen çocuklarını hiç hatırına getirme. Onlar evelallah bizlere emanettir. Sevgili kardeşimiz. Şehitler şefaat edeceklerdir. Bizleri de şefaatinden mahrum eyleme. Haydi yavrum Allah’a emanet ol” derler.
İkincisi ise oğlunun teneşirde yıkanırken oğlunun cesedi üzerine kapanıyor. Allah’a şöyle niyazda bulunuyor; Tek bir oğlum vardı, genç yaşta öldü. Benim biricik oğlumu mu buldun. Başkalarından alaydın diye cenazesinin üstüne sarılıyordu. Esasında çocuk olmama rağmen benim gördüğüm tanıdığım kadarıyla hem de Müslüman ve abdestli namazlıydı ama şuuruna hakim olamayarak Allah’a karşı isyankar hareket ediyordu.
Bu olaylarda her iki taraf ta Müslüman’dı. Ama birincisindekiler kalplerindeki imanı güçlendiriyor, ikincisi ise Allah korusun imanını tehlikeye düşürüyordu.
Evet saygıdeğer okurlarım, insan olarak yaşadığımız bu dünyada Allah korusun çeşitli felaketlerle karşılaşmamız olabilir. Bizlere düşen sabırla Allah’tan affımızı dileyerek, Allah’tan gelip Allah’a döneceğimizi bilelim. Çünkü her musibet günahlarımızın affına ve imanımızın kuvvetlenmesine bir vesile olacaktır. Saygılarımla.