Vakti zamanında, bir ülkenin padişahı çok tehlikeli, kurtuluşu az olan bir hastalığa yakalanır. O zamanın tabipleri, padişahlarının kurtarılması için çok gayret sarf ederler ama padişahın derdine bir türlü çare bulamazlar.
Başka bir ülke tabiplerinden, bir heyet teşekkül edip padişahın hastalığının ancak şu şu sıfatlardaki bir insanın, böbrek ve ciğerini yerse bu hastalık geçer diye karar verirler.
Bu hal padişaha haber verildiğinde padişahta vezir u vükelasına derhal tabipler birliğinin söylediği sıfatlardaki insanın bulunması için talimat verir.
Padişahın emri üzerine her tarafa arayıcılar çıkar. İstenilen evsafta insan aramaya başlarlar. Nihayet araya, araya bir köyde bir köylü çocuğunu buldular ki tabipler birliğinin söyledikleri bütün vasıflar onda tamamen mevcut olduğunu görürler ve durumu padişaha bildirirler.
Padişah o çocuğun anasını ve babasını çağırtır ve onlara birçok para, mal, mülk vererek anasını ve babasını razı eder.
Bilahare de padişah, işi kadıya havale eder çocuğun katli için fetva vermesini ister.
Kadı: padişahın vücudunun selamete erip padişahın kurtuluşu için ahaliden birisinin kanını dökmek caizdir diye fetva verir.
Kadıdan fetva alınıp, anasını ve babasını da razı eden padişah derhal çocuğu meydana getirirler. Cellâtta gelir. Çocuğun boynunu vurmak için kılıcını çeker ve böylece son emri bekler.
O sırada çocuk gözlerini göğe diker ve gülerek kendi kendine bir şeyler söylemeye başlar.
Çocuğun gülmesi padişahın dikkatini celbe der, ey çocuk, bu gülecek zaman mıdır diye sorar?
Çocuk ise padişaha söyle cevap verir: ‘Padişahım çocukların nazı ancak, anasına ve babasına geçer‘ , ( davayı kadıya götürürler) .(adaleti de Padişah’tan isterler). Ne yazık ki, şimdi benim anam ve babam, bu dünyanın geçici ve fani olan metaa için beni ölüme teslim ettiler. Adaletin başında olan kadı ise benim kanımın dökülmesi için fetva verdi. Sen ise ey yüce padişahım kendini sıhhate kavuşturulması için benim ölümüme ferman veriyorsun, sırf kendin için benim ölümümü istiyorsun.
Benim bu durumda Allah (Z.C) başka güvencem kalmadı onun için göğe baktım ve onun adaletini merhametini istedim ve bana acıyacağını bildiğim için sevindim ve güldüm dedi.
Ey yüceler yücesi padişahım senin elinden kime feryat edeyim? Senden yine sana şikâyetle adaletini bekliyorum ve istiyorum.
Çocuğun bu konuşmalarından, padişah çok müteessir oldu, gözleri dolukarak. Benim ölmem böyle bir günahın kanının dökülmesinden evladır diyerek çocuğu kucakladı başını ve gözünü öptü ona çok miktarda para mal, mülk verdi ve o çocuğu azat etti.
Anne ve babasına vermiş olduğu para ve mülkü de onlara hibe etti.
Bu hikâyeyi anlatanlar derler ki, padişah o hafta iyileşerek o dertten şifa buldu.
İnsanlar hissi hareket etmeden affedici ve bağışlayıcı olmalıdırlar. Af ve bağışlama insanın en büyük meziyetidir. Saygılarımla