Çok güzel şekilde Allah-u Teala’ya daima nida etmeli, evvela insanın öfkesine hakim olmak, meyma imkan kızmamak affedici bağışlayıcı olmak, gereksiz ve lüzumsuz konuşmalardan ve isnak, iftiradan kaçınmalı. Evet, herkes öfkesine sahip olmalı. Allah-u Teâlâ güzel konuşmayı, en şekilde hakkı savunmayı sever. Ve bu husustaki buyruklarını da ancak sabırlı müminler tutarlar. İşte dünya ahiret payı olanlar onlardır.

Birden kızıp, taşanlar, kimseyi ikna edemezler ancak akıllı, hikmetli davetçilerin sözleri, gönülleri etkiler.

Allah-u Teâlâ kuranı kerimin Nahl suresi ayet 125’de, peygamber sav efendimize hitaben ( insanları rabbinin yoluna hikmetle ve güzel sözlerle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele yap. Çünkü kimin yoldan saptığını herkesten daha iyi bilen kimin doğru yolda olduğunu herkesten çok iyi bilen muhakkak senin rabbindir.)

Ey habibim insanları Allah’ın dinine, onun kutsal kanunlarına uygun bir şekilde ve yumuşak bir dille çağır. Zorlayarak tehditle ve şiddet6le tebliğde bulunma. Davet ettiğin dine karşı çıkanlarla en güzel şekilde ve delillerle incelikle ve yumuşak bir ifade ile mücadele et. Şüphesiz ki rabbim yolundan sapanları da o doğru yol üzerinde bulunanları da çok iyi bilmektedir. Sana düşen görev dini tebliğ etmektir. Onların bu dinin emirlerini tutup tutmalarını hesabı bize aittir.

Ey habibim Allah-u Teâlâ yolunda sana gelen eziyetlere sabret cehaletleri sebebi ile, insanların sana yaptıklarına üzülme. Şüphesiz ki Allah-u Teâlâ müttekilerle ve iyilikte bulunanlarla beraberdir. Allah-u Teâlâ onlarla beraber olunca tuzaklar boşa çıkacak Allah-u Teâlâ’nın sevdiği kullar mutlaka başarıya ulaşacaktır.

Yine kuranın Müminün suresi 96 ayetinde (sen onların kötülüklerini en güzel hasetlerle (huy, mizaç, karakter) şirk ( Allah’a eş koşmak) ve inkârlarını en güzel tevhit ( Allah’ın tek oluşu) delilleri ile defet. Biz onların neler yakıştırmakta olduklarını daha iyi biliriz.)

Daima kötülüğe iyilikle mukabele etmek çok önemli bir husustur. Başta Hz. Peygamberimiz sav olmak üzere bütün Müslümanlara, kötülüğe karşılık iyilikle mukabele tavsiye edilmektedir. Tabi ki bu husus bir peygamber için daha çok önemlidir.

Ancak şunu da ifade edeyim ki elbette Müslümanlar için bu durum (bir yüzüne tokat vurana, öbür yüzünü de çevir)diyen Hristiyan anlayışından farklıdır. Bu husus İslam hukukunda bir zarar kendi misli ile giderilmez, iki şerden en hafif olanı seçilir. İslam da ne zarar vermek vardır.  Nede zarara karşı zarar vermek vardır.  Şeklindeki umumi kaidelerle belirtilmiştir. Bununla beraber İslam ceza hukukunda kısas, önemli bir yer tutar.

Allah-u Teâlâ yine Kuranı Kerimin Mümtehine suresi ayet 8 ve 9 da şöyle buyuruyor(Allah sizi din hakkında, sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkartmayan kimselere iyilik etmekten onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever. Allah sizi ancak din hakkında sizinle savaşan, sizleri yurtlarınızdan çıkartan ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.)
bu ayetlerde de açıkça ifade edildiği gibi kuranın savaşılmasını emrettiği insanların başka din ve inanç mensubu kendi halinde, barışçıl insanlar değil. Müslümanlara saldırmış olanlara, işkence etmiş olanları yurtlarından sürmüş mallarına mülklerine el koymuş kimselerdir. Hatta bilindiği üzere peygamber efendimiz Medine’ye geldiğinde kitap ehli olan Yahudilerle Hristiyanlarla saldırmazlık ittifakı yapmıştır. Ve kimseyi din değiştirmeye zorlamamıştır. Çünkü dinde zorlama yoktur. Herkesin aklını kullanıp hakikati görmelidir. Bu dünyanın sonu olmadığı gibi bu dünyada ettiklerinin ahirette sorumlu olduğunu bilip gafletten uyanmalıdır.

Saygılarımla.