Japonya’daki korkunç deprem sonrası insanların davranışlarına, hareketlerine dikkat ettiniz mi?
Meclisteki parlamenterlerin deprem sırasındaki sükûneti sizi şaşırtmadı mı?
Kimine göre 600, kimine göre 30.000 atom bombası büyüklüğünde bir enerjinin boşalmasından söz ediliyor...
Yollar boydan boya yarılmış... Araçlar, evler dev dalgaların önünde oyuncak gibi savruluyor...
Ama insanlar sakin... Yüzlerinde bir ağırbaşlılık, belli belirsiz bir keder... Lakin neredeyse hiçbirinde bu büyüklükte bir depremin ardından beklenebilecek bir panik, telaş yok.
Milliyet gazetesinin internet sitesi depremin ardından 11 Mart 2011’de şöyle bir manşet atmış: “Bir teknoloji devi doğanın karşısında böyle diz çöktü...” El insaf. Richter ölçeğine göre 8,9 büyüklüğünde bir depremden söz ediyoruz. Dünyada bu zamana kadar tespit edilmiş en büyük beşinci deprem... Bir değil, on değil, en az altı yüz atom bombası büyüklüğünde bir enerjinin vurduğu bir deprem... Bu manşeti atan “gazeteci,” belli ki olayın vahametini yüreğinde zerre kadar hissedememiş...Öte yandan Enerji Bakanı Taner Yıldız, Japonya’daki depremin ardından nükleer santrallerde sızıntı olmamasından kendine pay çıkarmış. Japon firmalarını tercih etmekle ne kadar isabetli davrandıklarından dem vurmuş. “Japonya’nın deprem kuşağında olmasından dolayı bu konuda çok daha hassasiyetleri yüksek, bu depremin de ciddi bir sınama olduğu kanaatindeyim”diye buyurmuş (Radikal internet sitesi, 11 Mart 2011).
Manşeti atan “gazeteci” ile Enerji Bakanı olaya farklı pencerelerden bakıyor gibi görünseler de aslında dışa vurdukları düşüncelerin beslendiği kaynak ortak, değil mi?
Milliyet’in sitesinden diğer bir haber: “Japonya’da camdan atlayan tek kişi Türk.” Neden acaba? Hepimizin kendimize sorması gerek: Neden?
Bu sorunun cavabının ip uçlarını, Japonya’da araştırmacı olarak çalışan bir başka Türk, Dr. Osman Balaban’ın anlattıklarında bulabiliriz:“Japonya’da herkes depreme hazırlıklı. O nedenle hiç panik yoktu, daha çok yabancılar panik yaptı. Ben 2-3 yıldır buradayım, tatbikatlara da katılmıştık. Japon olan herkesin bu gibi doğal afet durumlarında ne yapacağına dair bir görevi var. Nerede toplanılacağı bellidir. Biri acil çıkış kapısını gösterir, diğeri içeride kimse kaldı mı diye bakmaya girer. Ayrıca hepimizin masalarının altında deprem çantalarımız var, içinde kask, el feneri, radyo, yiyecek ve su var. Deprem bitince yanımıza o çantayı, cep telefonlarımızı ve cüzdanlarımızı alarak aşağıya indik. O arada anonslar yapıldı ve tsunami anonsları olunca bizi güvenli bölgeye aldılar” (Radikal, 11 Mart 2011).