Besni Güncel Gazetesi’nin 17 Kasım 2014 Pazartesi tarihli 1077 sayısında yayınlanan Kenan Göksu hakkındaki çok güzel beyanınızı ve yazımın doğruluğunu tasdik ederek birazda sizin müsaade alarak ekleme yapmanız hususundaki ifade beni çok duygulandırdı. Muhterem Efendim, ben deniz bir köy ilkokulu mezunuyum, ancak bu yaşıma rağmen okumayı çok severim. Şunu da belirteyim ki bu yaşa gelinceye kadar eski yaşlıları dinlemeyi çok arzu eden bir kimseyim.
Çok saygıdeğer Sayın hocam, eskiden köylerde ya köyün ileri geleninin odasında veya köyün muhtarının odasında köylüler toplanır, evvela zamanına göre köyde yapılması icap eden işlerini görüşürler ve yatsı namazını kıldıktan sonra geçmiş olaylardan veya geçmiş hikayeler anlatırlar, insanları böylece dinlendirirlerdi. Yaz günü işleri olması dolayısıyla namazdan sonra odada olanlardan kimse kalmazdı ama kış günleri işleri olmadığı için odada otururlar, geç vakte kadar sohbet ederler, o yaşlı kimselerden hikaye ve fıkra dinlerlerdi. Oda sahipleri gerek köyün ileri geleni olsun veya da muhtarı olsun, kış günlerinde o zamana göre yatsılık tabir edilen yiyecekler ikram ederlerdi.
O zaman şimdiki gibi meyveye itibar olmazdı. Meyveyi ancak hasta olanlara ziyaretinde götürürlerdi. Hemen her evde olduğu gibi köyün ileri geleni ile muhtarın evinde o zamana göre şire diye tabir edilen samsa, sucuk, pestil, bastık, peygamber üzümü, yanında ceviz ve yoğurtta olurdu. Bunlardan odada olanlara ikram edilirdi. O zaman çay olmazdı. İlk geldiklerinde yaşlılara şekersiz sade kahve, gençlere ise şekerli kahve ikram edilirdi.
Çok Muhterem Efendim, eskiden Urfa’dan, Diyarbakır’dan, yani doğudan şıhlar diye tabir edilen 3-5 kişilik atlı gurup halinde gelirler, misafir olurlardı. Onların çok güzel ağzı laf ederdi, yalnız dini konuda ve geçmiş olayları izah eden kimselerde çok gelirdi ve onları dinlemek insanlara hem de çok büyük zevk verirdi. Gece yarısına kadar herkes dinlerdi, yani usanç vermezdi ve o gelen misafirler en az 1 hafta veya 10 gün kalırlardı.
Muhterem Hocam, şimdi o odalar yok, yani o güzel sohbetler de yok. Öyle köylerde olmadığı gibi şehirlerde de öyle güzel toplantılar göremiyorum.
Sayın Hocam, şimdi misafirliğe gidiyorsun, televizyon açılıyor, herkes televizyona bakıp onu dinliyor. Hiç kendi aralarında sohbet yok, herkesin gözü televizyonda. Sonra o eski şire diye tabir edilen ve misafirlere ikramda bulunan samsa, sucuk, pestil, ceviz, bastık ve yoğurt yok. Yaa şimdi misafirlere ikram edilen elma, portakal, muz ve mandalina meyve olarak bu. Birde çay ile pasta ikram ediliyor ve böylelikle eski yaşayışımızı da değiştirdik. Ne yazık ki yaşı 100’ü geçen çok nadir.
Sayın Hocam, ben köyümüz olan İnekli’den iki saatlik uzaklıkta olan Helete’ye, dört buçuk saatlik Engizek dağının eteğinde olan Çağlayancerit’e sırf o 100’ün üzerindeki yaşlıları dinlemeye giderdim ve onlardan 93 harbini, yani 1877 veya 1878 harbini, 1. Cihan Harbini görenleri ve bizzat olayları yaşayanları dinlediğim gibi, son İstiklal Savaşına girip savaşanları da dinledim.
Şunu da söyleyeyim hocam, İstiklal Harbinde mesela Maraş’a İngiliz ve Fransızlar 1919’da gelmişler ve bizim o çevredeki köylüler babam ve amcalarımda dahil mücadeleye girmişler. Hatta amcam Hacı, Fransızlar tarafından vurulmuş. Mezarı Maraş Atoluğ Camisi önünde gömülüdür. Diğer bir akrabam Mustafa, Çanakkale’de şehit olarak yatıyor. Allah cümlesine rahmet eylesin.
Amcam Salman Göksu, İstiklal madalyasını almış, fakat babam ve diğer akrabalarım madalyayı almamışlar. Babam rahmetliye niye almadınız, alsaydınız daha iyi olurdu dediğimde; “Bre oğlum, biz Allah için memleketimiz ve namusumuz için vuruştuk. Allah’a hamd olsun başarıyı da kazandık. Düşmandan memleketi temizledik. Ben mükafatımı Allah’tan isterim” dedi. Halbuki bence İstiklal madalyasını alsa daha iyi oludu. Hatta amcama sen İstiklal madalyasını almışsın, neden diğer akrabalarımıza ve babama almadın dediğimde; “Bre oğlum, babana büyük gardaşım olarak alması için çok yalvardım. Kendi almadığı gibi amcamız Hasan’a ve onlara bakarak köylülerde almadılar” dedi.
Çok Sayın Hocam, şahsıma göstermiş olduğunuz teveccühe teşekkür eder, en derin minnet ve şükranlarımı ifade ederken, bütün geçmişlerinizin ruhlarının şad olmasını, geçmiş kusur ve günahlarını af ve mağfiret olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederken, sizin, çocuklarınızın, bütün akraba ve dostlarınızın sağlık, sıhhat ve afiyetle yaşamanızı Allah-u Telala’dan niyaz eder, en kalbi sevgi ve saygılarımı sunarım.