Bir gün köylüler ava çıkarlar, avda önlerine bir tilki çıkar. Tilkiyi köylüler sıkıştırınca orda odun toplayan başka bir köylüye gelen tilki beni avcıların elinden kurtar diye yalvarır avcı da orada bulunan şahsi kulübesine girmesini tavsiye eder. Avcılar gelip oduncuya tilkiyi sorarlar. Oduncu da tilkinin yerini eliyle gösterir ama avcılar anlamazlar ve giderler. Avcılar gittikten sonra tilki kulübeden çıkıp uzaklaşırken oduncu tilkiye seni kurtardığım için bana bir teşekkür etmen gerekmez mi diye tilkiye bağırır. Tilki de döner avcıya bana kulübeyi gösterdin, gizlendim ama avcılara da olduğum yeri parmağınla işaret ettin fakat avcılar anlamadı bende kurtuldum çünkü senin sözün davranışlarını tutmadığından sana teşekkür etmedim der. Öyle değil midir insanın sözü özünden olmalı ve doğru olmalı insanın güzel konuşması değil söylediklerini insanın kendinden taktik etmesi hareketlerini doğru hüsniyetle uygulaması gerekir.
Bir Andersenden bir fıkra şöyle ki kendini beğenmiş adamın biri bir elbise yaptırmak için terziye gider. Terzi de rafta bulunan kumaşları gösterir ama adam hiç birisini beğenmez. Çok zeki olan terzi, efendi hazretleri şurada sandığımda sakladığım ancak çok zeki ve üstün akıl sahiplerinin beğeneceği bir kumaş gösteriyorum der. Adam ise kendisinin üstün akıllı olmadığına hükmederler diye çok güzel bir kumaşmış deyip beğenir. Tabi adamın yanında olan dalkavuklarda çok güzel bir kumaş sana göredir yakışır derler adam da elbiseyi yaptırır. Giyip ancak üstün akıllıların giyeceği elbise ile çarşıya çıkar. Elbiseye bakan çocuklar dahi güler adamda durumu anlar ve uyanır.
Evet Andersen bunları çocuklar için yazmıştır ama esasında çocuklardan çok biz büyüklerin ibret alması gerekir. Bu kainata hükmeden kudretin mesajlarını insanlara peygamberler veliler bilim adamları gibi akıl insanlar dile getirir. İşte onları anlamak idrak etmek ve sundakları düşünce tarzını yaşamak elbette kolay değildir. Nasıl ki yıldızlara kavuşamıyor ancak yönümüzü onlara bakarak tayin ediyorsak, aklımızı, irademizi de hakkın iradesine perçinleme, gayretine zamanın sınırsız değerini de israf etmeden bilmeliyiz. Geçen zamanın geri gelmesi mümkün olmadığına göre insanı insan edici düşüncenin bereketine kulağımızı ve gözlümüzü açalım. İnsan oğlu sıkıntılı bir hal ile karşılaşınca çok kere hayat bir işkencedir derler. esasında hikmet sahipleri için hayat çok güzeldir ve insanlara verilmiş olan en büyük nimettir. Bazı kimseler başları sıkıldı mı öleydim de kurtulaydım der. esasında asıl hayat ölümle nihayet olmaz, dünyada birkaç günlük misafirlik için ebedi ömrü ziyan etmek yazık değil mi? Evet hayat başlamış değildir ki bitmiş olsun. Evveli yoktur ki sonu da gelsin. İşte bu sebeple insan oğluna düşen kendisine verilmiş olan yaşamak nimetini en iyi şekilde kullanmaktır. İnsan oğlu ölümü isteyebilir. ancak öldükten sonra pişman ve nadim olmamalıdır. Esasında maddi ölüme ne gerek var ki? sen kendi içinde ki nefsani duyguları, bütün kötülükleri öldürürsen yeter.
İnsanlar kendi hayat binasının mimarıdır. Nasıl ki fena malzeme ve eksik hesaplarla yapılan bir bina yıkılır. Mimarını da mesul tutarlar. İşte insanlar da hayat binalarını iyi veya fena kurmuş olmalarına göre neşe, keder, iyilik, fenalık, cennet ve Cehennem haline ulaşırlar. Fakat erdiğimiz neticenin mesuliyetini başkalarında değil de kendimizde aramalıyız. Eğer bizler vücudumuzun yapısı kötü ahlaklarla yapmışsak elbette günün birinde kendi kendine çöker. Boş yere kendimizi mağzur kabul ettirmek için uğraşıp da vakit kaybetmeyelim . Hem de vaktimizi hiç vakit kaybetmeden iyileştirmesine bakalım. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki biz etrafımıza günhkar olmadığımızı kabul ettirsek de Allah zülcelali aldatmak mümkün değildir. Çünkü bize bizden yakındır.
İnsanları çok severim başkalarında gördüğümüz kusurları, noksanları, evvela kendimizde arayalım. Şu gerçeği iyi bilelim ki hayatın sırrı çok affedilmiş olmak için , çok affetmekten ibarettir. Bunu her zaman hatırınızda tutun unutmayalım. Saygılarımla.