Allah Zülcelal Hazretleri Kuran-ı Kerim'in Bakara Suresi ayet 112'de şöyle buyurmaktadır; "Hayır iş onların iddia ettiği gibi değil, her kim özü Muhsin olanlardan ise Allah'ı görüyormuşçasına ibadetini halisane yaparsa ve özünü kendini tertemiz ihlası ile Allah'a teslim ederse işte onun rabbi katında mükafatı vardır ve onlara ileride hiç bir korku yoktur. Onlar ahrette mahzun da olmazlar."
Her ne kadar Hıristiyanlar ve Yahudiler Cenneti kendine mülk etmekte başkasını orada göremeyeceğini iddia etseler de Cennet Allah-u Teala'ya tam manası ile inanan ve bir fiil emir ve nehilerini uygulayan teslimiyet gösteren Muhsin ve muhlis kullarının hakkıdır.
Evet, ihsan Allah'ı görüyor gibi kulluk etmektir. Esasında işin özü de budur. Kulluğu bu duygu ve düşüncelerle yerine getirmektir. Esasında ihsan mana itibari ile hem iyilik yapmak, hem de yapılan işi Allah'ın kendini gördüğünün bilinci ile en güzel şekilde yapmaktır. Cebrail A.S.'da Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimize ihsanı bu şekilde tarif etmiştir. Genel anlamı ile ihsan iyi niyet ve ihlasla bütün işlerin en hayırlısını ve en güzelini en iyi şekilde yapmaktır.
Allah-u Teala'yı görüyormuşçasına samimi ve içten kulluk eden bir kimse kulluğun zirvesindedir. İşte böyle bir kimse bütün gönlü ile rabbine yönelmiş özünü rabbine teslim etmiş ve dinin özünü kavramıştır. İşte bu kıvamından dolayı da ona bu dünyada da, öldükten sonra ahrette de korku yoktur.
Rabbimiz Kuran'ın Hadid Suresi ayet 4'te aynen şöyle der; "Gökleri ve yeri 6 günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Toprağa giren ve ondan çıkan, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilir. Nerede olursanız olun sizinle beraberdir. Allah yaptıklarını görmektedir."
Evet, yukarıdaki ayeti kerime gereği Mümin yaptığı her işin Allah tarafından görüldüğü düşüncesi ve bilinci ile hareket etmelidir. Rabbimizin bizi her an gördüğü düşüncesi ve bilinci ruhumuza nakşedersek, gerek ibadetlerimizde gerekse yaptığımız işlerde rabbimiz de bizi her vesile ile en iyi şekilde yapma bilincine yönlendirir.
Evet, pek çok ayetlerde yaptığımız işin çok küçük bir şey de olsa karşılığının olacağını bizlere haber vermektedir. Şunu da açıkça ifade edeyim ki öldükten sonraki hesapta hiç bir şeyin eksik bırakılmadan en ince ayrıntısına kadar ortaya konduğu ayetlerle ifade edilmektedir. Öyle ise insan yaptığı her şeyin ama her şeyin hesabını vereceği için vaktini Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için kendine ve toplumuna faydalı amellerle ve ibadetlerle geçirmelidir. Bunları yaparken de en iyi şekilde yapmalıdır.
Evet, Allah-u Teala'yı görüyor gibi Allah'a kulluk etmek bu güzel tablonun oluşmasını gerektirmez mi? Aksini düşünecek olursak hayat kıymeti bilinmeden geçirilmiş olur ki, işte ahrette çok pişman ve nedamet duygusu içinde kıvranır dururuz.
İbadetin özü sadece Allah'ın rızasını kazanmak için yapmaktır. Bu konuda başka bir unsurun devreye girmesi samimiyetsizliği ifade eder. Şurası bir iyice düşünüp bilinilmelidir ki, kulluk eden bir kimse yapmış olduğu ibadetlerini sadece Allah Zülcelal'ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak için yapmalıdır.
Yine Allah-u Teala Kuran-ı Kerim'in Hac suresi ayet 37'de şöyle buyurmaktadır; "Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan muttaki kullarından kabul eder." Evet, bütün ibadetler kulun kendini olgunlaştırması, hayatını anlamlandırması ve yüce yaratıcısına yaklaşması tarzında üstün amaçlarla yapılmalıdır. Allah Zülcelal Hazretlerinin buna ihtiyacı yoktur. İhtiyacı olan kuldur. Şu halde ibadetlerde dinen belirlenen forma sadık kalmak da Allah-u Teala'nın iradesine boyun eğme manası taşıdığı için çok değerlidir. İşte bu biçimler asıl amaçtan kopmadığı için değerlidir. Aksi taktirde içi boş birer kalıp haline gelir. Derin saygı ise ancak çok samimi bir gönülle ve Allah'ın kendini her an gördüğü bilinci ile hareket etmekte mümkündür. Saygılarımla.