İnsanlar tarih okumalı, hata ve sevaba düşenlerin hallerinden anlamalıdır ve aynı zamanda da onlardan ibret almalıdır. Şunu da açıkça ifade edeyim ki insan olan bunlara bakarak kendisini ıslaha çalışmalıdır. Tarihlerde okuyup geçtiklerimiz istikbalde bizim de başımıza gelebilir. Yoksa başlarının kusurlarını hata ve noksanlarını görüp okuduğu halde kendi eksikliklerini düzeltmeyen zavallılardan olmak hüner değildir.
Başkalarının kusurlarını ayıplarını hatalarını her şeyden önce o kusurun kendisinde de bulunup bulunmadığını araştırsa ve varsa tashih etse muhakkak ki daha hayırlı ve daha isabetli hareket etmiş olur. Evvela şunu herkesin bilmesini isterim ki tarihte gelip geçmiş bütün büyüklerimizi Allah Zülcelal hazretlerinden af ve mağfiretini niyaz ederken, bizlerin de rahmet ve hayır ile anmak insanlık ve Müslümanlık gereğidir. Şunu da bilmemiz gerekir ki zira iyisi de kötüsü de bizler için birer ibret levhası olmalıdır. İyilerin halleriyle hallenmek ve kötülerin akıbetlerinden ders almak lazımdır. Ölenlerden ibret alıp bir gün bende öleceğim diye hjal ve hareketlerini düzeltmelidir. Çünkü her hal ve hareketlerinin sorumluluğunu bilip bir hesap bir hesap verme gününün olduğunu unutmamalıdır.
Harun Reşit bir gün o zamanın büyük alimlerinden ve aynı zamanda ekabiri evliyaullahtan olan büyük zat (Şakiki Belhiyi) sarayına davet ederek sarayın dış kapısında karşılayıp odasına otutturup hal ve hatırını sorduktan sonra şöyle hitap eder; “Ey Efendi Hazretleri. Bana nasihat eyle ki tavır ve hareketlerimi ona göre uydurayım. Dünyada da ve ukbada da saadet ve selamete ereyim” diye niyazda bulunur.
Koca bir hükümdarın böyle bu şekilde nasihat istemesini belki de yadırgayanlar olabilir. Şunu da ifade edeyim ki ve hemen haber verelim ki geçmiş büyüklerimiz yani atalarımız Allah Zülcelal Hazretlerine yakın bildikleri zevad ile daima sohbet eder ve onlardan öğüt ve nasihat alır, aydınlanır. Dünya ve ahretlerine mamur ederlerdi.
Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor ya; “Kim bir işe girişmek isterde o hususta Müslüman biri ile müşavere ederse, Allah onu işlerin en doğrusunda muvavvak kılar” diyor.
Allah Zülcelal Hazretleri Kuran-ı Kerim’in Yusuf suresinin 76. Ayetinin sonunda şöyle buyuruyor; “Meğer ki Allah dilemiş ola dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ve ilim sahibinden üstün bir ilim sahibi vardır.” Yine Kuran-ı Kerim’in Nahl Suresinin 43. Ayetinde de; “Eğer bilmiyorsanız bir bilene sorun.” Diye Allah Zülcelal Hazretleri açıkça uyarıyor.
Harun Reşit’in nasihatte bulunmasını istediği Hz. Şakiki Belhi ise şöyle hitap eder; “Ey Halife. Ey Peygamberin amcaoğlu. Beni iyi dinle. Allah-u Teala sana sonsuz lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Bunların birincisi kılıcın mesafesinde olan ordundur. İkincisi ise devletinin iç nizamını sağlayan ve kamçın mesafesinde olan zabıta kuvvetlerindir. Üçüncüsü de hazine-i maliyendir. Sana emanet olarak verilen bu üç kuvvetten kılıcın olan ordularını din ve vatan düşmanlarına karşı, kamçın olan zabıta kuvvetlerini ülke içindeki ırz namus mal ve can düşmanları olan zalimlere karşı kullanır, Hazineni ve maliyeni de halkın yararlanması için yollar köprüler cami ve mescitler mektep ve medreseler imaretler hastaneler inşası gibi faydalı işlere sarf eder ordularının iaşe ve levazımını yerli yerince temin eder fakirleri ve yoksulları kollar onların ırz ve namuslarını korursun. Allah-u Azimmüşşan’ın bir sarayı vardır. Ona Cennet derler. Önde sen arkanda milletin olduğu halde o saraya dahil olursunuz. Mülkün Cennet ahretinde Cennet olur. Eğer kılıcın demek olan ordunu kendi milletine ve din kardeşlerine, kamçın olan zabıta kuvvetlerini zulmüne alet ederek mazlumlara karşı kullanacak olursan maliye ve hazineni de keyfine ve şehvetine sarf edersen önde sen arkanda milletin olduğu halde Allah-u Teala’nın bir hapishanesi vardır ki adına Cehennem derler. Oraya dahil olursun. Hem hükmün altındaki ülke hem dünyan hem de ahretin Cehennem olur.”
Bu nasihati dinleyen Harun Reşit, ağlamaya başlar ve aynı zamanda da Şakiki Belhi Hazretlerinin öğütlerini aynen ve harfiyen tatbik ederek Dünya ve ahretini mağmur eylemiş oldu.
Bu dünyada servet, mal, mülk, şan, şöhret, mevki, ve saltanat unutma ki engin bir denize benzer. Vücudun da bir gemiye benzer. Eğer geminin dibi delik olmaz ve su almazsa elbette ki gideceğin yere emniyet ve selametle erişmiş olursun. Fakat geminin dibi delik olursa işte o gemi su alır ve gideceği menzile ulaşmadan batar ve gider. Onun için parana, malına ve mevkiine muhabbet ederek Allah-u Teala’yı unutursan mal, para ve mevkiine güvenip yaşantını devam ettirirsen o malda parada mevkii de işte dibi delik gemi gibi batar gider. Bunun zıddı olarak paranı servetine ve mevkiine saltanatına muhabbet etmez malını servetini ve mevkiini Allah ve Peygamber emirlerine riayet ederek harcar ve kullanırsan menzili maksuduna kavuşur ilelebet yurdun olan ahrette kurtuluşa erersin.
Şehvete ve paraya tapma. Allah ve Peygamberinin emir ve nehileri doğrultusunda yaşa. Kuran’ına, Peygamberine, İmanına, İslam’ın bütün insanlığa aşkla şevkle hizmette bulun, haksever ol, doğrudan, doğruluktan ve aynı zamanda da doğru yoldan ayrılma. Saygılarımla.