Özellikle İsrail ve İran eksenli çatışmalar, sadece iki ülkeyi değil, geniş bir coğrafyayı etkisi altına alan ve pek çok ülkenin doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil olduğu bir güç mücadelesine dönüşmüş durumda.
"İsrail'in Saldırıları ve Hizbullah Liderlerine Suikast İddiaları"
İsrail, son günlerde Lübnan merkezli Hizbullah örgütüne yönelik ciddi askeri operasyonlar gerçekleştiriyor. Bu operasyonlar, özellikle Hizbullah’ın en üst düzey yöneticilerini hedef alıyor. Son olarak, İsrail ordusunun Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta düzenlediği hava saldırısında Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve Güney Cephesi komutanı Ali Karaki'nin öldürüldüğü iddia edildi. İsrail ordusunun bu iddiası, bölgedeki dengeleri derinden sarsabilecek bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Ancak bu iddiayı teyit eden herhangi bir bağımsız kaynak veya Hizbullah tarafından yapılmış resmi bir açıklama henüz gelmedi.
İsrail ordusu, yaptığı açıklamada, Nasrallah’ın ve diğer üst düzey Hizbullah komutanlarının, bir komuta merkezi olarak kullanılan binada bulunduğunu ve bu binanın hava saldırısıyla vurulduğunu bildirdi. İsrail’in bu operasyonu, bölgede uzun süredir var olan gerilimin daha da tırmanmasına neden oldu. Hizbullah’a yakın kaynaklardan alınan bilgilere göre, Hasan Nasrallah ile saldırı sonrası bağlantı kurulamadığı belirtildi, ancak bu bilgilerin henüz teyit edilmediği açıklandı.
"İran'ın Stratejik Hataları ve Vekil Güçlerin Zayıflaması"
İran, Ortadoğu'da uzun yıllardır vekil güçler aracılığıyla bölgedeki etkisini genişletmeye çalışıyor. Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’deki vekil güçleri üzerinden nüfuzunu artıran Tahran yönetimi, bu strateji ile bölgesel bir güç olma hedefini sürdürdü. Ancak bu politikanın İran için giderek daha büyük bir stratejik yük haline geldiği görülüyor. Suriye iç savaşında Esad rejimine verdiği destek, Irak’taki mezhep çatışmalarındaki rolü ve Yemen’deki Husi milislerine verdiği destek, İran’ın kaynaklarını ciddi şekilde tüketti.
Son dönemde İran’ın desteklediği bu vekil gruplara yönelik saldırılar, İran’ın bölgedeki etkinliğini büyük ölçüde zayıflattı. Özellikle Hizbullah gibi grupların lider kadrolarına yönelik suikastler ve askeri operasyonlar, bu grupların hareket alanını daraltıyor. İran’ın, vekil güçlerine yönelik saldırıları engellemekte zorlandığı ve bu grupları savunacak stratejik esneklikten yoksun olduğu değerlendirmeleri yapılıyor.
"Bölgede Artan Belirsizlik ve Geleceğe Dair Senaryolar"
Ortadoğu'daki mevcut kriz ortamında, çatışmanın daha da yayılmasından endişe ediliyor. Özellikle İsrail'in Hizbullah'a yönelik operasyonlarını sürdürmesi, bölgedeki diğer aktörleri de bu çatışmalara çekebilir. İran'ın, Hizbullah gibi vekil güçlerine olan desteğini artırarak bu operasyonlara yanıt vermesi, bölgede yeni ve daha geniş çaplı bir çatışmanın habercisi olabilir.
Özellikle Tahran’da olası bir suikast girişimi ya da saldırı tehdidi, İran rejimi içinde büyük bir kırılmaya yol açabilir. İran’ın iç güvenlik zafiyetleri ve üst düzey askeri ve siyasi liderlerinin hedef alınması, Tahran yönetimini zor durumda bırakıyor. İran’a yönelik bu tür saldırıların devam etmesi, rejimin prestijini zedeleyebilir ve iç politikada ciddi bir krizle karşı karşıya kalmasına yol açabilir.
"İsrail’in Lübnan’a Yönelik Hedefleri"
İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah’a yönelik operasyonları, sadece askeri bir stratejiden ibaret değil. İsrail, uzun vadeli stratejik hedefleri doğrultusunda Lübnan’da kontrolü ele geçirmeyi amaçlıyor. Özellikle Litani Nehri'ne kadar olan bölgede bir güvenlik hattı oluşturma hedefi, İsrail’in su kaynaklarını kontrol altına alma isteğini de ortaya koyuyor.
Bu strateji, İsrail’in Lübnan’daki Şii nüfusu yerinden etmeyi ve bu bölgelerde demografik değişiklikler yapmayı hedeflediği yönünde yorumlanıyor. Ancak bu tür bir demografik mühendislik, Lübnan’daki mezhepsel gerilimleri artırabilir ve yeni bir iç savaşın patlak vermesine yol açabilir. İsrail’in bu müdahalesi, sadece Lübnan’ı değil, tüm Ortadoğu’yu etkileyebilecek bir istikrarsızlık dalgası yaratabilir.
"İran ve Batı Arasındaki Gerginlik: Nükleer Müzakereler ve Bölgesel Gerilim"
İran, Lübnan’daki Hizbullah’a verdiği destek nedeniyle Batı ile de ciddi bir gerginlik yaşıyor. Özellikle ABD ve Avrupa Birliği ile yürütülen nükleer müzakereler, İran’ın bölgedeki askeri faaliyetlerinden bağımsız olarak değerlendirilmiyor. Batı’nın İran’a yönelik ekonomik yaptırımları ve nükleer müzakereler, Tahran yönetiminin Ortadoğu’daki stratejik hesaplarını zor durumda bırakıyor.
İran, bir yandan Batı ile olan müzakerelerde ilerleme kaydetmek isterken, diğer yandan Hizbullah gibi vekil güçleri destekleyerek bölgedeki nüfuzunu korumaya çalışıyor. Ancak bu denge politikası, İran’ı uluslararası arenada daha da izole edebilir ve ekonomik krizle boğuşan İran rejimini içerde de zor duruma sokabilir.
"Ortadoğu'da Belirsizlik Hüküm Sürüyor"
Ortadoğu’daki mevcut durum, bölgedeki çatışmaların sadece iki ülke arasında kalmayacağını, daha geniş çaplı bir bölgesel savaşa evrilebileceğini gösteriyor. İsrail’in Hizbullah’a yönelik saldırıları ve İran’ın bu saldırılara nasıl tepki vereceği, önümüzdeki dönemde bölgedeki güç dengelerini belirleyecek kritik faktörler arasında yer alıyor.
İsrail’in Lübnan’a yönelik müdahaleleri, sadece Hizbullah’ı değil, İran’ın bölgedeki diğer vekil güçlerini de hedef alarak Tahran’ın nüfuz alanını daraltmayı amaçlıyor. Ancak bu müdahalelerin uzun vadeli sonuçları, bölgedeki istikrarı tehdit edebilir ve mezhepsel gerilimlerin artmasına yol açabilir. İran ve İsrail arasındaki bu çatışmanın bölgesel bir savaşa dönüşmesi halinde, bölgedeki diğer ülkeler de bu savaşa dahil olabilir ve Ortadoğu, yeni bir kriz dalgasıyla karşı karşıya kalabilir.
Ortadoğu’nun geleceği, bu çatışmaların nasıl şekilleneceğine ve bölgedeki aktörlerin nasıl bir strateji izleyeceğine bağlı olarak belirlenecek.
Kaynak : PHA