Fakat bu ülke okyanuslara sığmaz. Bu ülke ikinizden de büyüktür. Türkiye Cumhuriyeti, bir bütün olarak AK Parti’den de CHP’den de büyüktür” dedi.
Yeni Yol grubunda konuşan Babacan, iktidarın 19 Mart’ta muhalefete yönelik başlattığı operasyonları darbe ve muhtıralarla özdeşleştirerek, her türlü vesayete karşı olduklarını vurguladı.
Operasyonlar sonrası oluşan siyasi iklimi tehlikeli gördüklerini dile getiren Babacan, “Bir zamanlar insanları kılık kıyafetleri yüzünden ayrıştıranlar, şimdi içilen kahveleri ayrıştırmaya başladılar” uyarısını yaptı.
“28 Şubat’ın paşaları nasıl gittiyse, bugünkü vesayetçiler de paşa paşa gidecektir”
“Değerli arkadaşlar ne dedik? ‘Milletimiz yeri ve zamanı geldiğinde, önüne ilk sandık konulduğunda bu iktidara gereken cevabı verecektir’ dedik.
Yine söylüyoruz: 28 Şubat’ın paşaları nasıl gittiyse, bugünkü vesayetçiler de paşa paşa gidecektir. Kimsenin şüphesi olmasın. Ancak o gün gelene kadar da çok dikkatli olmak zorundayız. Türkiye’de oluşturulmaya çalışılan siyasi tabloyu da iyi okumamız lazım. Demokrasi için bir olmak, beraber hareket etmek zorundayız.”
“İnsanları kılık kıyafetleriyle ayrıştıranlar, şimdi içilen kahveleri ayrıştırmaya başladılar”
“Maalesef, diploma iptali ve tutuklamalardan sonraki süreçte yaşananlar birlik ve beraberliğe zarar verebilecek türlü türlü eylemleri de beraberinde getiriyor ve buna da çok üzülüyoruz arkadaşlar…
Siyaset üretemeyenler o panikle ne yaptılar? Hemen asıllarına rücu ettiler. İnsanlarımızı birbirinden ayıracak yeni yol ve yöntemler ortaya attılar. Dakika bir, gol bir…
Bir zamanlar insanları kılık kıyafetleri yüzünden ayrıştıranlar, şimdi içilen kahveleri ayrıştırmaya başladılar. Yetti mi, yetmedi… Mobilyayı nereden aldığını, çikolatayı nereden, kimden yediğini ayrıştırdıklarını gördük bu süreçte…
Çünkü onlar için ayırma-ayrıştırma yoksa, siyaset de yok.Tek bildikleri bu: Benden misin, onlardan mısın? Çünkü bunlar kutuplaşmadan besleniyorlar. Siyaseti kutuplaştırmaktan ibaret sanıyorlar…”
“Esnafı, işletmeciyi, kafeleri, dükkanları bizden ve onlardan diye ayıran zihniyetin karşısındayız”
“Sonra, yetmemiş olacak ki başladılar sanatçıları ayırmaya… Dediler ki ‘Şu paylaşım yaptı bizden’, ‘Şu bir şey demedi onlardan’ , ‘Şu bilmem kimin adamı” , ‘Şu dükkân şunlardanmış’, ‘Bu dükkân bunlardanmış’ dediler, ülkeyi sokak sokak ayırmaya giriştiler…
İktidarın tam da istediği, iktidarın işine gelen ‘Bizden misin, onlardan mısın’ siyasetine yeni kriterler eklemekte hiçbir beis görmediler. O yüzden üzerine basa basa söylüyoruz: Demokrasiye sahip çıkmak için ellerinden geleni yapan iyi niyetli yurttaşlarımızı da tenzih ederek söylüyoruz.
Biz, kendi siyasi bekaları için milleti ayıranların karşısındayız, biz bu kargaşanın içinde makulün sesini kısmaya çalışanların karşısındayız. Biz esnafı, işletmeciyi, kafeleri, dükkanları bizden ve onlardan diye ayıran zihniyetin karşısındayız.”
“Sanatçıların iktidarın ve muhalefetin sopasını ayrı ayrı yemelerine göz yumamayız”
“Bu ülkenin sanatçılarının, bir yandan iktidarın, bir yandan da muhalefetin sopasını ayrı ayrı yemelerine göz yumamayız. Hep söylüyorum bir yanlış, bir başka yanlışla düzeltilmez.
Ayrıştırana karşı, biz de ayrıştırırız denilmez. ‘Sen kutuplaştırırsan, ben de kutuplaştırırım’ demek doğru olmaz… Biz bu oyunu bozmak zorundayız arkadaşlar.
İktidara da ana muhalefete de sesleniyorum: Türkiye gibi büyük bir ülkeyi Fatih ve Harbiye ikiliğine mahkûm edemezsiniz.Tahayyülünüz ve ufkunuz bu kadar dar olabilir. Fakat bu ülke okyanuslara sığmaz.
Bu ülke ikinizden de büyüktür ya… Türkiye Cumhuriyeti, bir bütün olarak AK Parti’den de CHP’den de büyüktür arkadaşlar…”
“Dostumuzun dükkanına bir kez gidiyorsak, başkasının dükkanına iki kez gidelim”
“O yüzden buradaki arkadaşlarıma, kardeşlerime, ekran başındaki vatandaşlarımıza sesleniyorum: Eşimizin dostumuzun dükkanına eğer ‘bir kez’ gidiyorsak, siyasi kimliğine bakmaksızın, henüz siftah yapmamış esnafın dükkanına ‘iki kez’ gidelim. DEVA’lı komşumuzun, Gelecek Partili, Saadet Partili komşumuzun hatırını ‘bir kez’ soruyorsak, AK Partili, CHP’li veya bir başka partili komşumuzun hatırını ‘iki kez’ soralım.
Ayırmayalım, ayrıştırmayalım, toplumun kutuplaştırılmasına göz yummayalım. Bu ülkenin alnı ak, başı dik insanları olarak bir olalım, beraber olalım…”
“Dün demokrasinin yanındaydık, bugün de oradayız”
“Gözümüz görüyor, kulağımız duyuyor. Çok şükür aklımızı da kimseye emanet etmedik. Bu yüzden yaşananlar bizim gözümüzde çok net... 28 Şubat, 27 Nisan e-muhtırası ne demekse, iktidarın 18 Mart’tan bu yana yaptıkları da bizim için o demek…
367 kararı, parti kapatma davaları ne demekse, üniformalılar ya da üniformasızlar tarafından ülkemizin içine düşürüldüğü demokrasi krizleri ne demekse, iktidarın son haftalarda yaptıkları da bizim için o demek…
Biz ise dün neredeysek bugün de oradayız. Hiç değişmedik. Dün demokrasinin yanındaydık, bugün de oradayız. Onlarsa savruldular. Onlar yollarını kaybettiler.”
“Bırakın gençler yüksek sesle haykırsınlar”
“Şu tutuklu olan gençlere bakıp da üzülmemek mümkün mü ya… Neden tutuklular? Ne yapmışlar? ‘Demokrasiyi elimizden alamazsınız’ demişler. ‘Benim bir sandık umudum vardı, benim o umudu karartamazsınız’ demişler.
Başka ne demişler? Başka ne demişler? ‘Sabrediyordum. Gün gelir, belki Türkiye’yi daha iyi yönetecek bir kadro seçilir diye bekliyordum. Bu iktidar koltuğa bir yapıştı, kalkmayacak galiba’ demişler.
Düşün ya artık şu gençlerin yakasından… Bırakın gençler özgürce taleplerini dile getirsinler. Bırakın gençler ‘özgür ve zengin bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz’ desinler.
Bunu yüksek sesle haykırsınlar. Peki, iktidardakiler ne diyor? Kaba saba tavırlarıyla, ‘Bakın kafamı bozmayın, sesi çok çıkanı atarım içeri’ diyorlar.”
“İktidar ana babalara meydan okuma yeri değildir”
“Mesele sadece şu anda tutuklu olan 299 genç değil arkadaşlar… Mesele bundan sonra anayasal hakkı olan gösteri, yürüyüş, protesto çalışmalarına katılacak herkese gözdağı vermek… Ana babalara gözdağı vermek…
‘Bakın, görün haliniz öyle olur’ demek… 299 gencin tutuklu yargılanması demek aslında fiilen anayasadaki bir hakkı askıya almak demek… Ey iktidardakiler!Kendinize gelin!
Aklınızı başınıza alın! İktidar, gençlere, ana babalara meydan okuma yeri değildir. İktidar kin tutma, rövanş alma makamı değildir. Bakın bu çocuklar sınavlarını kaçırıyorlar. İnadınıza devam ederseniz okullarında dönem kaybedecekler, yıl kaybedecekler. Sizde hiç vicdan yok mu ya?”
“Mahir Polat ve Melek İpek ile ilgili niçin hiçbir şey yapmıyorsunuz?”
“İktidardakilere soruyorum: Çok ciddi sağlık sorunları olan, hapishaneyle hastane arası mekik dokuyan Mahir Polat’ı siz niçin hala tutuklu yargılıyorsunuz?
Bir başka dava yüzünden tam 5 aydır hapiste olan, kendi ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan, tekerlekli sandalyeyle hareket edebilen 78 yaşındaki Melek İpek’le ilgili niçin hiçbir şey yapmıyorsunuz?
Arkadaşlar, sadece iki örnek veriyorum ama bakıma muhtaç, yaşlı ve hasta on binlerce insan var şu anda hapishanelerde. Her türlü teknolojik imkân varken, alternatif uygulamalar varken, bu vurdumduymazlık nedir Allah aşkına?
Kanun, mevzuat diyorsanız işte Meclis. Hak adına, insan adına ne getiriyorsanız Meclis burada. Getirin biz de destek verelim. Mazeret üretmeyin.”
“Sayın Erdoğan unutma; iktidar demek vicdan ve ahlak sorumluluğu demektir”
“Ben Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Belli ki unuttu, buradan, bu kürsüden hatırlatıyorum; eyy Erdoğan unutma! İktidar olmak demek, ‘önce insan’ diyebilmektir. İktidar olmak demek, her daim adaletle hareket etmek demektir.
İktidar olmak demek, vicdan sorumluluğu demektir, ahlak sorumluluğu demektir. İktidar olmak demek, vebal korkusunu yüreğinin tam ortasında hissedebilmek demektir. Unutma…”
“Millet, önüne sandık koyulduğunda gereken cevabı verecektir”
“Bakın arkadaşlar, teşhisi iyi koyacağız ki tedaviyi iyi yapalım. Teşhisi madde madde sayıyorum şimdi.
Bir: Karşımızda artık kendi vesayetini ilan etmiş, milletle bağını koparmış bir iktidar bulunmaktadır. İki: Bu iktidarın talimatıyla hareket eden savcılar, 28 Şubatçıların talimatıyla hareket eden savcılardan farklı değildir.
İktidardakiler! Size sesleniyorum, not alın bunu… Teşhis olmazsa tedavi olmaz. Üç: İktidar, meşruiyetinin yegâne kaynağı olan sandığı ortadan kaldırarak, aslında kendi ipini çekmiş, kendini savunmasız ve güçsüz bırakmıştır.
O çok sırtını dayadığı demokrasiyi, sandığı anlamsızlaştırmıştır. Dört: Milletimiz yeri ve zamanı geldiğinde, önüne ilk sandık konulduğunda, bu iktidara gereken cevabı verecektir.”
“Hayallerindeki oy pusulası bu”
Babacan, konuşmasında, “Söylemekte hiç beis yok. İktidarın sandıktan ne anladığını size göstermek istiyorum. Sandık günü geldiğinde nasıl bir oy pusulası görmek istediklerini sizinle paylaşmak istiyorum.
Buyurun, iktidarın demokrasi anlayışını en iyi anlatan oy pusulası burada…
DEVA Partili gençlerin buradaki grup toplantısına hediyesidir… Hayallerindeki, rüyalarındaki oy pusulası bu” diyerek, üzerinde sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğraflarının yer aldığı oy pusulasını gösterdi:
“Türkiye’yi getirmek istedikleri nokta bu. Sandık mı al kardeşim sandığı önüne ama başka bir tercihiniz yok. İstediğinin altına bas serbestsin. Özgürlük ya özgürlük burada…
Demokrasiye sahip çıktığı için tutuklanan, haksız yere hapishanede tutulan genç arkadaşları adına, size bu oy pusulasını takdim etmek istiyoruz.
Şöyle de bir not yazmışlar üzerine, izninizle okuyorum:‘Milletin karşısında olanlar nasıl yenildiyse, 28 Şubatçılar nasıl yenildiyse, siz de öyle yenileceksiniz. Haksız yere hapishanelerde tutulan gençleri de oradan alacağız. Bu iktidarı gençler gönderecek. Bu iktidara son verecek olan sesi gür çıkan yeni nesildir. İmza: DEVA’lı gençler…’”
“Avrupalı yaşıtları istedikleri yerde tatil yaparlarken, bizim yaşlarımız memleketlerine gitmek için otobüs bileti alamıyor”
“İktidar gözünü sandığa dikmişken, ülkenin dört bir köşesinde insanlar geçim sıkıntısı çekiyor.Çalışanlardan asgari ücretliye, esnafa emekliye herkes dertli, herkes sıkıntıda…
Fakat en çok sıkıntıda olan da şüphesiz emekliler değerli arkadaşlar...
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir fotoğrafa rastladım. Bir emeklimiz bir direğe el yazısıyla bir iş ilanı asmış. Burada biraz küçük ama ben okumaya çalışayım.
Diyor ki ‘İş arıyorum. ‘70 yaşındayım kaynak ve tesisat işlerinden anlarım’ diyor. ‘Bahçelerimize bakarım. Sağlık problemim yoktur, 4-5 saat çalışabilirim’ diyor.Çünkü biliyor 70 yaşında iş bulmak zor.
Çünkü biliyor 70 yaşında çalışmak zor. Okudum, inanın içim parçalandı… Avrupalı yaşıtları emekli maaşlarıyla ülke ülke dolaşırken bizim emeklimiz ay sonunu getiremiyor.
Avrupalı yaşıtları Türkiye'nin her köşesinde istedikleri yerde tatil yaparlarken, bizim yaşlarımız memleketlerine gitmek için otobüs bileti alamıyorlar. Yıllarca bu ülkeye emek vermiş, bu ülke için çalışmış; primini zamanında yatırmış emeklilerimiz, kiralarını ödeyemiyor, bırakın kirayı bayramda torunlarına harçlık veremiyor.”
“Ortadan ikiye karpuz gibi bölünmüş Türkiye’nin kendisine de İslam alemine de faydası olmaz”
“Konuşmamı hassaten gençlere seslenerek tamamlamak istiyorum. Biliyorum, öfkelisiniz, ben de öfkeliyim. Biliyorum, üzgünsünüz, ben de üzgünüm. Biliyorum, ülkemizin yarınları için endişelisiniz; ben de endişeliyim.
Ama umutsuzluğa, karamsarlığa yer yok. Siz gençsiniz, bunu unutmayın. Makamları ellerinde tutanlar elbet bir gün gidecek. Bizler bu kürsülerden artık sizlere seslenemediğimizde, sizler bizim yerimize bu kürsülerde olacaksınız. O gün elimizde kalan, birbirine düşmanca bakan insanlardan müteşekkil, ikiye ayrılmış bir Türkiye olmamalı…
Baskının, zulmün her zaman karşısında olun, ayıranların, ayrıştıranların, ikiye bölenlerin karşısında durun… Hep milletin yanında olun… İnanın, kalp kırmak gibi bir lüksümüz yok. Bu ülke ancak bir olarak, birlik olarak düzlüğe çıkabilir. Bizim güçlenmekten başka çaremiz yok.
İçinde bulunduğumuz coğrafyada yaşananları görüyorsunuz. Bir olmayınca, beraber olmayınca güçlenemeyiz. İçinde bulunduğumuz coğrafyaya da bir katkımız olmaz.
İkiye bölünmüş, ortadan ikiye karpuz gibi bölünmüş Türkiye’nin kendisine de İslam alemine de faydası olmaz. Diyalogdan, çözümden, tartışıp konuşmaktan, fakat yine konuşmaktan başka çıkış yolumuz yok.
Emin olun birleştikçe kazanacağız, birleştikçe daha güzel yarınlarda buluşacağız.”
Besni Güncel Haber Merkezi